Bitmeyen Umuda Yolculuk: The Guest (Misafir)

Bitmeyen Umuda Yolculuk: The Guest (Misafir)

  • Film Analizi
  • 12 Eylül 2021 Pazar
  • 0
  • Okunma : 3900

Çoğu mültecinin amacı Türkiye’den Avrupa’ya gidebilmek. Filmde de bunu görüyoruz. Lena bota bindiğinde oldukça ürkek ve çaresiz. O bilinmezlik ve umut dolu yolculuğa çıkarken akıllara “bu gerçek bir kaçış mı?” ve “yarın bir savaş çıksa ne yarız?” gibi sorular beliriyor.


Andaç Haznedaroğlu imzası taşıyan “The Guest” (Misafir) filmi Suriye’deki iç savaşta ailesini kaybeden sekiz yaşındaki Lena’nın başından geçenleri anlatıyor. Evlerinin bombalanmasıyla Lena kardeşiyle kendisini büyük bir kaosun ve bilinmezin ortasında buluyor. Bombaların ardından uçaktan düşen “siviller evlerini acilen boşaltsın’’ notunun ardından Lena ve komşusu Meryem’in Halep’ten İstanbul’a zorlu, zorunlu ve umut dolu yolculuğu başlıyor.

Günümüzde milyonlarca insan savaştan ve onun olumsuz etkilerinden kaçmak için ailelerini, topraklarını, geçmişlerini bırakıp yollara çıkıyor. İşte film de tam olarak bu şartlar altında gitmekten başka çaresi kalmayan insanların hikayesini anlatıyor. Film göç sürecinde Suriyelilerin yaşamış olduğu zorlu şartları bir nebze de olsa hissetmemize olanak sağlıyor. Filmde savaşın aileler üzerindeki olumsuz etkisi, zorlu göç yolculuğu, bu süreçte özellikle kadın ve çocuk olmanın artan zorluğu, ekonomik sıkıntılar, emek sömürüsü ve mülteci olmanın getirdiği ayrımcılık ve ötekileştirme gibi noktalara parmak basılıyor.

Filmin başından itibaren Lena ailesinin öldüğünü kabullenmiyor. Göç yolunda geri dönüp ailesini enkaz altından çıkarmak istiyor. İstanbul’a geldiğinde de hayali para biriktirip ülkesine dönmek ve ailesine ulaşmak. Burada insanların zorunluluktan geldiğini ve geride bıraktıkları vatanlarıyla duygusal bağlarını halen devam ettirdiklerini görüyoruz. Bu süreçte kendisinden yaşça büyük olan Meryem Lena’ya sahip çıkıyor. İkisinin de birbirinden başka kimsesi yok aslında. Zaman zaman Meryem’in de gücünün tükendiği ve umutsuzluğu düştüğü durumlar oluyor. Meryem “Keşke üzerime bombalar yağsa” diyor. Bu çaresizlik başka nasıl açıklanabilir.

Zorlu yolculuğu tamamlayabilenler arasında olan Lena ve Meryem İstanbul’a geliyor. Onlardan önce “daha iyi bir yaşam” için göç etmiş olan soydaşlarının yardımı ile hayata tutunmaya çalışıyorlar. Ülkelerindeki felaketten kaçıp İstanbul’a gelmeleri onlar için tam anlamıyla bir kurtuluş olamıyor maalesef. Burada yaşadıkları sıkıntılar ve sorunlar bitmiyor, sadece dönüşüm geçiriyor diyebiliriz. Dilini bilmedikleri bu ülkede mülteci olmanın acımasız gerçekliği olan ötekileştirme, ayrımcılık ve emek sömürüsüyle sürekli karşı karşıya kalıyorlar.

Kimse Lena’nın gerçekten ne hissettiği ile ilgilenmiyor. Yardıma ihtiyacı olduğu zamanlarda insanlar onu görmezden geliyor ya da para verip geçiştiriyorlar. Türklerin yanı sıra bu tutumu kendi soydaşları da ona sergiliyor. Görüyoruz ki kimi Suriyeli bu gerçeklikten kaçmaya çalışıyor. Yine de filmde Lena’ya birinin yardım eli uzatması mültecilerin halinden anlayan az da olsa insanların olduğuna dair bir umut veriyor.

Film mültecilerin gerçekte yaşadıkları zorlukları oldukça hafifletilmiş bir şekilde izleyiciye sunuyor. Eminim yönetmen bu filmi çekmek için Suriye’de kamplarda yaşadığı yıllarda bunların çok daha fazlasına ve acısına tanıklık etmiştir. Film bizlere mülteci olmanın zorluğunu çok aşırı örneklere kaçmadan direkt ve sade bir şekilde aktarıyor. Film bu noktada biraz yüzeysel kalsa da izleyicisini bir yerden yakaladığını ve kalbine dokunduğunu söyleyebilirim. Bunda etkili olan noktanın olaylara sekiz yaşındaki Lena’nın gözünden bakmak olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, filmde gerçek Suriyeli oyunculara yer verilmesi de bunun etkisini arttırıyor. Lena’yı canlandıran kız çocuğunun Yunanistan’daki kamplarda yaşadığını öğrendiğimde bu durumun beni daha da etkilediğini söyleyebilirim.

Çoğu mültecinin amacı Türkiye’den Avrupa’ya gidebilmek. Filmde de bunu görüyoruz. Lena bota bindiğinde oldukça ürkek ve çaresiz. O bilinmezlik ve umut dolu yolculuğa çıkarken akıllara “bu gerçek bir kaçış mı?” ve “yarın bir savaş çıksa ne yarız?” gibi sorular beliriyor. Şu bir gerçek ki savaş sonlandırılıp kalıcı çözümler ve doğru entegrasyon politikaları üretilmedikçe Lena’nın ve diğerlerinin bitmeyen yolculuğu ve misafirliği son bulmayacak.

 Gizem Şentürk - Göç Çalışmaları Ağustos 2021 Stajyeri 


O-Staj Ekibi
  • PAYLAŞ

YORUMLAR