Damızlık Kızın Öyküsü

Damızlık Kızın Öyküsü

  • Kitap Önerileri
  • 28 Mart 2021 Pazar
  • 0
  • Okunma : 3928

1985 yılında yayınlanan Damızlık Kızın Öyküsü, Margaret Atwood’un ‘ütopya’ ve ‘distopya’ kavramlarını birleştirerek ‘üstopya’ adını verdiği özgün bilimkurgu türündeki romanıdır. Atwood, Kör Suikastçi ve Ahitler kitaplarıyla dünyanın en saygın edebiyat ödüllerinden Man Booker ödülüne layık görülmüştür. Ayrıca 2017 yılında aynı adla televizyon dizisine uyarlanan Damızlık Kızın Öyküsü, 15 Emmy ve 2 Altın Küre ödülü kazanmıştır. Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları stajyeri Ece Abbas'ın kaleminden...


       ‘’Özgürlük, başka her şey gibi, görecelidir.’’


Eser; totaliter, erkek egemen ve teokratik bir toplum olan Gilead’da çeşitli biyo-iktidar politikalarıyla kadınların özgürlüklerinin kısıtlanmasını ele alır. Sosyal yaşamda kadınları doğurganlıklarına göre sıralayan toplumun odağında üreme vardır. Çevre kirliliği gibi kimyasal ve dışsal etkenler kısırlığa neden olmuştur. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hakim olduğu bu rejimde de sosyal statüsü en üst konumda bulunan erkek komutanlar, cinsel köleleri haline getirdikleri ‘damızlık kız’lar üzerinde tahakküm kurarak soyu devam ettirmeyi amaçlar. Kürtaj cinayet olarak algılanır ve yasaktır. Böylece toplumun ve rejimin devamı amaçlanır. Sosyal sınıfların oldukça keskin olduğu Gilead’da komutanlar, onların doğurgan olmayan eşleri, damızlık kızlar, doğurgan olmadığı için hizmetçi olan damızlık kızlar yani ‘Martha’lar, eğitimden sorumlu rejim işbirlikçisi ‘Teyzeler’, ‘marjinal olan gayri-kadınlar’, askerler ve sürekli gözetimi sağlayan ‘göz’ler gibi çeşitli sınıflar vardır. Kadınların kıyafetleri sınıflarına göre renklere ayrılmıştır. Örneğin damızlık kızlar kırmızı, üst-orta sınıf komutanların eşleri mavi, gayri-kadınlar gri ve Marthalar yeşil renkte kıyafet giyerler. İktidar tarafından bedenleri üzerinde disiplin uygulanıp ‘uysal bedenler’ olmaları amaçlanan damızlık kızlar, etraflarını görmelerini engelleyen bir tür başlık takarlar. Ayrıca Gilead’da kadınların okuması ve yazması yasaktır. Sosyal hayatta da yazılı imgeler yerine görsel imgeler çoğunluktadır. Damızlık kızlar, Gilead ideolojilerini öğrenmek için okuma ve yazma hakkı olan Teyzelerin eğitiminden geçerler. Bu noktada biçimsel anlamda ataerkil olan sistem, içerikte yer yer anaerkildir. Eğitimlerinde sık sık dini motifler kullanan Teyzeler, öfemizm diye adlandırabileceğimiz hitabeti güçlü manipülatif bir dil kullanırlar. Gilead rejiminde damızlık kızların kendi isimlerini kullanmaları yasaktır. Hizmet verdikleri komutanların isimlerine -ki ekinin eklenmesiyle yeni bir isme sahip olurlar. Böylece kimliklerinin ve eski hayatlarının unutulması istenmektedir. Kitap, ‘’Fredinki’’ karakterinin ağzından yazılır fakat bu karakterin gerçek adını hiçbir zaman öğrenemeyiz. Margaret Atwood ise bunun tarih boyunca adları değişen ve göz önünden kaybolan birçok insanı temsil ettiğini belirtir.


Bu rejime göre tek özellikleri doğurganlık olan damızlık kızlar, onlara direkt olarak annelik rolünün atfedilmesi ve buna zorlanmasıyla karşı karşıyadır. Gilead Cumhuriyeti’nde rol atfedilenler sadece damızlık kızlar değildir. Komutanların eşlerine, teyzelere ve Marthalara da her şeyi kontrol eden erkek egemen rejim tarafından belli cinsiyet rolleri atanmıştır. Kadınların ikincilliği sistemin birçok noktasında hissedilmektedir. Yüksek oranda kısırlığın olduğu toplumda erkeklerin kısır olabileceği ihtimali göz ardı edilir ve kısırlık olgusu yalnızca kadınlara atfedilerek norm haline getirilmiştir.


Damızlık kızların üzerinde uygulanan güç sadece Gilead rejimiyle sınırlı kalmaz. Aynı zamanda evde komutanların eşleri veya eğitim aldıkları teyzeler tarafından da damızlık kızlara güç uygulandığı görülür. Bu, Foucault’nun iktidarın tek bir merkezde toplanması yerine iktidarın her yerde olması argümanıyla bağdaştırılabilir. Öte yandan böyle bir denetim toplumunda bireyler belli bir alanın içinde özgürmüş hissi yaratılır fakat alanı belirleyen de rejimin kendisidir. Bireyler tek bir alana kapatılmadan ‘göz’ler adlı gizli yapılar tarafından kontrol edilir ve kontrol toplumu yaratılır. Gözlerin gizli yapılar olması bireylerin kendilerini disipline ederek her an izleniyormuş gibi davranmaları içindir. Bu da Foucault’nun öz-kontrol mekanizmasını geliştiren panoptikon kavramını akıllara getirir.


Bilgiye erişimin kısıtlanması, kitap okumanın yasak olması ve televizyonda sadece devlet yanlı gösterimler yapılması dış dünyayla iletişimin koparılarak toplumun manipüle edilmesi için uygulanan baskılardan birkaçıdır. Standart bir sözcük dağarcığı kullanılarak bazı kelimelerin yasaklı olması da düşüncenin temelini oluşturan dilin manipülatif kullanışına örnektir.


Kitap boyunca Gilead dışındaki dünyayı Fredinki karakterinin anılarından öğreniriz. Birçok distopik kitaptan farklı olarak Damızlık Kızın Öyküsü direkt olarak distopyanın içine kurgulanmamıştır. Eser, ‘’normal’’ dünyadan distopik dünyaya uzanan geçiş dönemi distopyası olarak tanımlanabilir. Fredinki karakterinin Gilead öncesi hayatına dair anılarını, kendi içinde hesaplaşmalarını ve sorgulamalarını okurken onun direniş potansiyelini de okumuş oluruz.


Sonuç olarak Damızlık Kızın öyküsü annelik, kadın, kimlik, iktidar, güç gibi kavramların sorgulandığı bir kitaptır. Eserde yaratılan atmosfer ve tek bir pencereden sunulan bakış açısı okuyucuya sıkışmışlık hissi verebilir. Fakat eserin gerçekten distopik olup olmadığı tartışılır. Günümüz toplumlarının ‘distopya’ olarak adlandırılan toplumlara dönüşmesi de son derece ürkütücüdür. 

Ece Abbas

Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Stajyeri


Kaynakça

Atwood, M. (2017). Damızlık Kızın Öyküsü. İstanbul: Doğan Kitap.

 



O-Staj Ekibi
  • PAYLAŞ

YORUMLAR