Bir Dış Politika Aracı Olarak Askeri Kapasite: Türkiye Örneği

Bir Dış Politika Aracı Olarak Askeri Kapasite: Türkiye Örneği

  • Araştırma Yazıları
  • 14 Aralık 2021 Salı
  • 0
  • Okunma : 5135

Devletlerin başka devletler veya toplumlar ile gerçekleştirdiği etkileşimlerine ‘dış politika’ adı verilmektedir. Devletler, gerçekleştirdiği ulus ötesi politikalar ile kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederler. Bu dış politikada birçok belirleyici unsur bulunmaktadır. Örneğin, devletlerin ekonomik güçleri, dış politikalarını belirlerken oldukça önemlidir. Yine aynı şekilde coğrafya, enerji, nüfus, din, dil, kimlik, imaj, saygınlık gibi birçok unsur da bir devletin dış politikasını oluştururken etkili olmaktadır. Bunlar arasında tarih boyunca etkinliğini devam ettirmiş ve günümüzde de etkinliğini son derece hissettiren bir diğer unsur ise askeri kapasitedir.


Giriş

Devletlerin başka devletler veya toplumlar ile gerçekleştirdiği etkileşimlerine ‘dış politika’ adı verilmektedir. Devletler, gerçekleştirdiği ulus ötesi politikalar ile kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederler. Bu dış politikada birçok belirleyici unsur bulunmaktadır. Örneğin, devletlerin ekonomik güçleri, dış politikalarını belirlerken oldukça önemlidir. Yine aynı şekilde coğrafya, enerji, nüfus, din, dil, kimlik, imaj, saygınlık gibi birçok unsur da bir devletin dış politikasını oluştururken etkili olmaktadır. Bunlar arasında tarih boyunca etkinliğini devam ettirmiş ve günümüzde de etkinliğini son derece hissettiren bir diğer unsur ise askeri kapasitedir.

Uluslararası ilişkilerin günümüz hakim teorisi olan realizme göre devletler güç mücadelesi içerisindedir. Özellikle bu güç mücadelesi içerisinde sert gücün yeri oldukça önemlidir. Yine realizmin güvenliğe olan bakış açısı nedeniyle askeriye ve savunma sanayi olmazsa olmazdır. Buna göre, devletler birbirlerine güvenmezler ve kendi güvenliklerini kendileri sağlamak zorundadırlar. Bunun için gerekli olan yegane unsurların başında ise askeri kapasite gelmektedir. Askeri kapasitesi yüksek olan devletler, diğer devletlerden gelebilecek tehlikelere karşı çok daha güçlü bir savunma gerçekleştirebilir, hatta saldırıları bertaraf edebilirler. Aynı zamanda dış politikada “söz geçirebilmek” içinde en tesirli unsurlardan birisi de askeri kapasitedir.

Askeri kapasite bir devletin sahip olduğu askeri imkanları tanımlamaktadır. Bunlar arasında mevcut asker sayısı, potansiyel asker sayısı, silah ve mühimmat sayısı, yüksek teknolojiye sahip araç ve gereçler, savaş uçakları, deniz araçları, roketatarlar, insansız hava araçları, gözlem kuleleri, sınır karakolları, eğitim imkanları gibi birçok unsur bulunmaktadır. Bunların yanında devletlerin savunma sanayine ve askeri kapasiteye ayırdığı ve harcadığı bütçelerde oldukça önemlidir. Bu bütçeler ile devletlerin askeri kapasitelerini ne ölçüde değiştirdiği ve ne kadar önem verdiği görülebilmektedir.

Bu çalışmada özellikle devletlerin askeri kapasitelerini değiştirmeleri ve bir dış politika aracı olarak bunu nasıl kullandıkları analiz edilecektir. Bunun için öncelikle devletlerin silahlanmasına yönelik uluslararası hukukun ortaya koyduğu kurallar üzerinde durulacaktır. Ardından askeri kapasitesini son yıllarda ciddi oranda artıran Türkiye’nin hamleleri ve buna paralel olarak dizayn ettiği dış politikası incelenecektir.

Türkiye’nin Askeri Kapasite Artırımı

Devletler gerek iç tehditler gerekse de dış tehditlere göre askeri kapasitelerini artırma yoluna gidebilir. Örneğin; devletlerin kendi içindeki isyancılar veya terör örgütlerine karşı algılanan iç tehdit; veya Soğuk Savaşta ki gibi başka devletlerden algılanan iç tehditler bulunabilir.

Türkiye’de son dönemde ciddi askeri atılımlar yapmış bir devlettir. Bunun hem iç hem de dış tehlikeler ile doğrudan ilgisi bulunmaktadır. Bunu analiz etmek için öncelikle Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafi konum incelenmelidir. Türkiye, Asya ve Avrupa’yı doğudan batıya birleştirmektedir. Bunun yanında güneyinde Orta Doğu bulunmakta ve Afrika kıtasından Atlantik Okyanusu’na kadar açılan Akdeniz’e sahiptir. Kuzeyinde ise Karadeniz’e sahiptir. Yine Kafkaslar ve Balkanlar olarak adlandırılan bölgelerin doğrudan komşusudur. Coğrafi olarak sahip olduğu bu konumlar hem avantaj hem de dezavantajlara sahiptir. Avantajlıdır, çünkü Asya, Afrika ve Avrupa’nın merkezinde yer almaktadır. Bu durum büyük bir ticari pazarı beraberinde getirmekte ve jeostratejik bir ülke olmasını sağlamaktadır. Dezavantajlıdır, çünkü neredeyse her yanında büyük çatışmalar, krizler hatta savaşlar yaşanmaktadır.

Türkiye’nin içinde bulunduğu ve değiştirilemez olan coğrafi konumunun getirdiği durumlar neticesinde Türk dış politikası belirlendiği gibi, zorunlu şartlardan kaynaklı olarak bir askeri kapasite veya savunma sanayi artırımı gerçekleşmiştir. Bunu ele almak için öncelikle coğrafi sorunlara kısaca değinilmeli, ardından da Türkiye’nin savunma sanayindeki atılımları ele alınmalıdır.

Özellikle Arap Baharı sürecinde Türkiye’nin güney kesiminde kendini hissettiren iç savaşlar sonrası Türkiye’de kendine yönelik tehditler algılamıştır. Irak’ın 2003 yılında işgal edilmesi ile birlikte ciddi oranda artan sınır güvenliği tehdidi, Suriye’nin Arap Baharını yaşaması ile daha da ciddileşmiştir. Suriye ve Irak, terör örgütlerinin yuvalandıkları topraklar haline gelmiştir. DAEŞ, PKK/PYD gibi terör örgütleri doğrudan Türkiye’yi hedef alan kanlı eylemler gerçekleştirmiştir.

Türkiye’nin güney sınırında bulunan Akdeniz’de de sular ısınmıştır. Türkiye’nin dışlandığı bir dizi münhasır ekonomik bölge anlaşmaları gündeme gelmişse de, Türkiye ile Libya arasında yapılan anlaşma ile bu sorun bir nebzede olsa çözülmeye çalışılmıştır. Ayrıca Kıbrıs sorunu ve ekonomik münhasır bölge ile “Mavi Vatan” doktrini geliştirilmiştir.

Türkiye’nin doğu sınırında bölgesel bir rakip olan İran bulunmaktadır. İran’ın bölgedeki –özellikle Arap Baharı ile- Şii yayılmacılığı Türkiye’yi endişelendirmektedir. Diğer taraftan Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sorunların tekrar ısınması ve bölgede istikrar ve barışın bozulması ihtimali de Türkiye’yi endişelendiren bir diğer meseledir.

Türkiye’nin kuzeyinde ki Karadeniz nispeten diğer bölgelere göre daha barışçıl bir hava görünümünde olsa da, zaman zaman Rusya ile oluşan gerginlikler ve Rusya-Ukrayna sorunu da tırmanışa geçebilmektedir. Ayrıca NATO’nun, Karadeniz’de ki hakimiyet çabaları da Türkiye’yi ciddi çıkmazlara sokmaktadır.

Türkiye’nin batı sınırlarındaki en temel sorun Ege ve Yunanistan meselesidir. Türkiye ile Yunanistan arasındaki düşmanlığın sürekli tırmandığı ve çok uzun yıllara dayanan bu her iki ülkeyi de birbirine karşı kışkırtmaktadır. Kayalıklar, adalar, kıta sahanlığı gibi sorunlar nedeniyle iki ülke sık sık karşı karşıya gelmektedir.

Türkiye, içinde bulunduğu bu coğrafyada güvenliğini sağlayabilmesinin temel yolunu ise askeri kapasitesini artırmakta bulmuştur. Özellikle “yerli ve milli” sloganı ile savunma sanayinde gerçekleştirilen atılımlar oldukça ciddi boyutlardadır. Bunun yanında S-400 savunma sistemlerinin Rusya’dan alınması gibi ilave makro-savunma hamleleri de gerçekleştirmektedir.

Yukarıda sayılan ve Türkiye’yi çevreleyen büyük sorunlara karşı Türkiye sıklıkla askeri gücüne başvurmuş ve bunu bir dış politika aracı olarak kullanmıştır. Örneğin, Türkiye’nin son dönemde ciddi bir atılım gerçekleştirdiği İHA (İnsansız Hava Aracı) ve SİHA (Silahlı İnsansız Hava Aracı), dış politikada da belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu silahlar aktif olarak Irak, Suriye, Libya ve Karabağ’da görev yapmış ve sadece Türkiye’nin askeri operasyonlarında kullanılmamıştır. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Karabağ savaşında, Azerbaycan ordusu Türkiye yapımı İHA ve SİHA’ları kullanmıştır. Aynı şekilde Ukrayna da, Rusya ile yaşadığı gerginlikler dolayısıyla Türkiye’den İHA ve SİHA almıştır. Yalnızca Azerbaycan ve Ukrayna ile kısıtlı kalmayan ihracat aynı zamanda Katar ve Tunus’a da satılmış ve bir NATO üyesi olan Polonya’ya da satılmaya başlanacaktır (BBC, 2021).

Türkiye’nin geliştirdiği İHA ve SİHA’lar ile dış politikasında da güçlü adımlar attığı görülmektedir. Türk hükümeti, Libya politikasını büyük ölçüde İHA ve SİHA’lar sayesinde devam ettirmiştir. Libya ile yapılan “Akdeniz'de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması” sonrasında, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin varlığı riske girmiş ve Türkiye’nin sert gücü, meşru hükümetin yanında yer alarak devrilmesini önlemiştir (Düz, 2020: 22).

Yine İHA ve SİHA’ların satıldığı Katar, Ukrayna, Tunus ve Azerbaycan ile yakın ilişkilerin sağlandığı görülmektedir. Bu ülkeler Türk malı silahlar almakta ve sahada kullanmaktadır. Bu durum hem ticari ilişkileri hem de diplomatik ilişkileri belirleyen ana unsurlardan biri olmaktadır. Aynı zamanda Türkiye, denizaşırı askeri İHA konuşlandıran dünya üzerindeki nadir ülkelerden biri de olmaktadır (Düz, 2020: 16). Bu durumda Türkiye’nin birçok ülkeye ve kıtaya nüfus edebilmesini ve dış politikada elini güçlendirmesini sağlamaktadır.

Türkiye’nin çevresinde yaşananlar ve savunma sanayinde ki artışın pareliği görülmektedir. Dünya üzerinde terörizmin ve uluslararası tehditlerin arttığı bu dönemde, uluslararası söz söylemenin en önemli yollarından birisi de savunma sanayinin ve dolayısıyla askeri kapasitenin artırılmasıdır (Baran, 2018:77). Küresel ölçekte bir dış politika yalnızca yumuşak güç ile yapılamamakta, sert gücünde caydırıcılığı gerekmektedir. Bu nedenle Türkiye, gerçekleştirdiği atılımlar ile hem savunma sanayini güçlendirmiş hem de dış politikasında kendine askeri kapasitesi üzerinden geniş bir hareket alanı kazanmıştır. Sadece İHA ve SİHA’lar ile değil, aynı zamanda kara araçları, tabancalar, deniz araçları, tanklar, mühimmatlar ihraç edilmektedir. Ayrıca son 10 yılda savunma sanayi ihracatı yüzde 224 oranında artmıştır (TRTHABER, 2021).

Türkiye’nin askeri kapasite geliştirmesi ile birlikte çok daha özgüvenli bir dış politika izlediği görülmektedir. Suriye ve Irak’ta ki terör örgütlerine yönelik yapılan harekatlar artırılması buna örnek verilebilir. Aynı şekilde ‘Mavi Vatan Doktrini’ dahilinde Libya ile bir deniz hududu anlaşması yapan Türkiye, Libya’nın meşru hükümetini hem siyasi hem de askeri olarak desteklemiştir. Bunlar ve daha birçok örnekte görülmektedir ki Türkiye, askeri kapasitesini arttırarak daha realist politikaları hayata geçirebilecek bir düzeye gelmiştir. Aynı zamanda Türk dış politikasında ‘soft power’ bir çizgide görülmektedir. Bunun için TİKA, Maarif Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumların yanı sıra birçok sivil toplum örgütü de çalışmalar gerçekleştirmektedir. Burada da görüldüğü üzere Türk dış politikası hem ‘yumuşak gücünü’ hem de ‘sert gücünü’ bir arada kullanabilir bir hale gelmiştir. Sert güç ile yumuşak gücün bir arada kullanılarak dengenin oluşturulması oldukça zor bir durum olmasına karşı, Türk diplomatlar oldukça hassas bir dış politika çizgisinde hareket etmeye gayret etmektedirler.

Sonuç

Dış politika oluşturulurken birçok unsur göz önüne alınmaktadır. Bunlar arasında devletlerin ekonomik büyüklüğü, nüfusu, tarihsel deneyimi, gelişmişlik düzeyi, güven endeksi gibi birçok konu ve etmen saymak mümkündür. Aynı şekilde sert güç olarak değerlendirilen ‘askeri güç’ dış politikada oldukça önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle realist politikalar üreten devletler için güçlü bir askeri kapasite şarttır. Bu nedenle askeri kapasitenin artışı ile dış politikanın oluşturulması arasında mutlak bir bağlantı söz konusudur.

Türkiye örneğinde incelendiği şekliyle; Türkiye içinde bulunduğu coğrafi konum itibariyle çatışmaların oldukça ciddi seviyelere çıktığı bir yere sahiptir. Bu durum Türkiye’yi terör, ‘failed state’, istikrarsız komşular ve bu sorunlardan ortaya çıkan siyasi, sosyal, ekonomik birçok alt sorun ile karşı karşıya bırakmaktadır. Türkiye ise özellikle silahlı çatışmaların olduğu ve terör gibi sorunların kaynağını teşkil eden yerlere karşı sert gücünü kullanmak zorunda olduğunu düşünmüştür. Bunun neticesinde 2000’li yılların başından itibaren askeri kapasitesini artırmaya başlamıştır.

Günümüze gelindiğinde Türkiye’nin kendine güveni olan bir askeriyeye sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca günümüzde dünya üzerinde aralıksız çatışmalarda görev yapan çok az sayıda ülkeden birisi de Türkiye’dir. Bu nedenle askeri kapasiteye olan ihtiyaç süreklilik arz etmektedir. Türkiye’de bu ihtiyacın gerektirdiği atılımlar için askeriyede ağır teknoloji hamlelerinden mühimmatlara kadar çok geniş bir alanda kendini geliştirmektedir.

Türkiye’nin askeriyesinin güçlenmesi ile birlikte Ukrayna, Azerbaycan, Libya, Pakistan, Katar gibi ülkeler ile ilişkilerini çok daha olumlu bir yere getirdiği de görülmektedir. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki çatışmada Türkiye askeri olarak Azerbaycan’ı desteklemiştir. Körfez ülkeleri tarafından Katar’a yapılan ambargo ve tehditler neticesinde Türkiye harekete geçmiş ve Katar’a askeri üs kurmuştur. Ukrayna’ya SİHA ve İHA satışı yapılmıştır. Libya’da askeri mevcudiyeti ile meşru hükümetin devrilmesinin önüne geçmiştir. Bu örnekler ve daha fazlalarında görüldüğü üzere askeri kapasitenin arttırılması, Türk dış politikasında oldukça ciddi bir yere sahiptir.

Kaynakça

Baran, T. (2018).“Türkiye’de Savunma Sanayi Sektörünün İncelenmesi ve Savunma Sanayi Sektörünün Harcamalarının Ekonomi Üzerindeki Etkilerinin Değerlendirilmesi”. Uluslararası İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi. 4 (2). 58-81.

BBC. (2020). “Polonya, Türkiye'den SİHA satın alan ilk NATO üyesi oluyor.  (Erişim Tarihi: 09.10.2021). https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57218776

Düz, S. (2020). “Türkiye’nin Gökyüzündeki Yeni Gücü İHA’lar”. SETA Yayınları. 336.

TRTHABER. (2021). ”Türkiye'nin savunma ihracatı yüzde 45 arttı”. (Erişim Tarihi: 09.10.2021). https://www.trthaber.com/haber/ekonomi/turkiyenin-savunma-ihracati-yuzde-45-artti-605122.html


Gürkan Demir

Uluslararası Hukuk O-Staj Stajyeri


O-Staj Ekibi
  • PAYLAŞ

YORUMLAR