‘’Ne zaman bir şeyleri farklı şekilde yapmaya cesaret edeceğiz.’’

‘’Ne zaman bir şeyleri farklı şekilde yapmaya cesaret edeceğiz.’’

  • Film Analizi
  • 12 Temmuz 2021 Pazartesi
  • 0
  • Okunma : 9381

Şili’li yönetmen Andrés Woods tarafından çekilen Machuca (2004) filmi, dünya tarihindeki en kanlı darbelerden birisi olarak tanımlanan 1973 Şili askeri darbesini konu almaktadır. Yönetmen kendi yaşadığı dönemi, koşulları ve zorlukları; iki çocuğun gözünden beyaz perdeye aktarmıştır.


Şevval Kuzeyi

‘’Ne zaman bir şeyleri farklı şekilde yapmaya cesaret edeceğiz.’’

Şili’li yönetmen Andrés Woods tarafından çekilen Machuca(2004) filmi, dünya tarihindeki en kanlı darbelerden birisi olarak tanımlanan 1973 Şili askeri darbesi zamanında geçiyor. Santiago, Şili’de doğmuş olan ve orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak yetişmiş olan yönetmen Woods, bu filminde kendi hayatından bir parçayı anlatmış gibi dersek yanlış olmaz. Filmde anlatılan bazı ögeler yönetmenin hayatıyla eşleşmek için çok uygun. Örnek vermek gerekirse, filmdeki karakterlerin gittiği okul bir Katolik okuldur ve oğlanlara özeldir. Woods’un ailesi de onu Katolik olarak yetiştirmiş ve üniversite için Şili’de bulunan Pontifical Katolik Üniversitesine gitmiştir. Film eleştirmenlerine göre Machuca(2004), İtalyan yapımı ve yeni gerçekçilik akımının öncüsü olan Bisiklet Hırsızları’na (1948) teknik ve konu bakımdan selam yolluyor gibi. Aynı zamanda Machuca(2004), 41. Antalya Film Festivalinde açılış filmi olarak izlenmiştir.

Filmi anlamak için, o dönem Şili’de nasıl bir yaşam olduğunu bilmek şarttır diye düşünüyorum. Tarih boyunca oturamamış bir siyasi düzene sahip olan Güney Amerika veya başka bir deyişle Amerika Birleşik Devletleri’nin denetiminde; istedikleri gibi bağımsız bir coğrafya olamamıştır. 1 Ocak 1959’da Küba’da Fidel Castro, Che Guavera ve Raul Castro’nun önderliğinde; ABD mandasına son verip, sosyalist ilkelere dayalı, bağımsız bir devlet olan Küba yeniden doğmuştur. Bu bağımsızlık ve sosyalist, Marksist anlayış aynı coğrafyada bulunan diğer ülkeleri de etkilemiştir. Şili’de 1970 yılında %36,3 oy ile seçilmiş ilk Marksist Başkan olan Salvador Allende’nin hayali Şili’yi bir İşçi Sınıfının Cumhuriyeti yapmaktı. Bu yönde adımları da oldu; devlet memurlarının maaş artışına bir sınır koyması, parasız olarak günde yarım litre süt dağıtması ve birçok başka eşitlik vaat eden yatırım. Fakat ülke alt yapısı bu değişikliğe hazır değildir. Amerikan Kapitalizmi bir kere ülkeye girmiş, vatandaşları, özellikle zengin vatandaşları zehirlemişti. Kendi kazandıkları paraları, çalışmayan veya onların gözünde hak etmeyen biriyle paylaşmak kabul edilebilir değildi.

Machuca (2004)’ü izlerken, bazı şeyler hızlıca olmaz, bazı insanlar değişikliğe hazır değildir düşüncesi ile izlemek lazım. Filmin ana konusu, darbenin nasıl ve neden olduğuna odaklanmaktan ziyade; belki de fikirleri hiç düşünülmeyen küçük çocukların ülke insanına ve olaylarına nasıl baktığıdır. 12 yaşındaki içine kapanık, zengin ve ayrıcalıklı çocuk olan Gonzole Infante’nin kendisiyle yaşıt fakat kendisinden alt sınıftan ve fakir bir mahalleden olan Pedro Machuca ile olan arkadaşlığı ile başlıyor film.  Gonzole’nin okuduğu ayrıcalıklı İngiliz Okulunu, filmde veliler tarafından Komünist denilen Peder McEnroe yönetiyordur. Peder McEnroe, idealist ve eşitlik savunucusu bir karakterdir. Bunları kendi ağzıyla söylememiştir fakat içlerinde Pedro Machuca’nın da bulunduğu bir grup alt tabakadan çocuğu, zengin ve ayrıcalıklı çocukların okutulduğu okula burslu olarak getirtmiştir. Yeni çocukları sınıfa tanıtırken, kendisi her ne kadar eşitlikçi ve saygılı bir yetişkin olsa da, zengin çocuklar tarafından aşağılanabileceği veya dalga geçilebileceğini düşünmemiştir. Zira filmin başlarında geçen ‘Annesi çamaşırlarımızı yıkıyor’ cümlesi, iki sınıf arasındaki aşağılama faktörünü daha en baştan gözler önüne seriyordur. Kaderin cilvesi olarak tanımlanabilecek olan, Peder McEnroe’nun, Machuca ile Gonzole’yi arka arkaya oturtması bütün filmin başlangıcıdır. Kendi sosyal sınıfından arkadaşı olmayan Gonzole, Machuca ile arkadaş olur. Ve Gonzole’nin hayatı hiç beklemediği yönde değişir. Dikkatimi çeken bir olay vardır. Gonzole, Machuca ile arkadaş olmadan da kendi sosyal sınıfını ve ayrıcalıklarını gözlemleyen birisi olduğunu düşünüyorum. Machuca ile arkadaşlığı onun daha da zihnini açmıştır denebilir. 

Machuca’nın çevresi ile hükümeti destekleyici eylemlere katılması, her ne kadar buradaki amaç bayrak satıp para kazanmak olsa da, Gonzole’yi etkilemiştir. Fakat bu etki bir zaman sonra kendini şoka bırakıyor. Gonzole, kırmızı bisikleti ile Machuca’yı evine bıraktığı zaman, Machuca’dan gelen davet ile onun evine gidiyor. Hayatı boyunca iki katlı, sıvalı ve büyük evde yaşamış; böyle evler görmüş olan Gonzole için gecekonduya girmek bir şok etkisi yaratmıştır. Filmdeki bir diğer karakter de Silvana’dır. Annesinin onu terk ettiği, evini geçindirmek için okulu bıraktığı, Sosyalist ve hırçın Silvana. Gonzole’yi etkileyen bir diğer kişidir. O yaşta nasıl bu kadar hırçın ve sosyalist bakış açısına sahip olduğunu düşündürüyordur belki de Gonzole’ye. Gonzole’nin yaşamının baş karakteri olan annesi, maddiyata ve servete önem veren birisidir desek yanlış olmaz. Sosyalist devlete destek eylemlerinden sonra, zengin sınıfın da Sosyalist devlete karşı eylemleri olmuş ve Gonzole’nin annesi ikinci eyleme katılmıştır. Fakat Silvana ile yolu kesişmiştir. Silvana’ya saldırmak isteyen zengin arkadaşlarını ilk başta durdurmaya çalışıp, Silvana kendisine dokunduğunda sanki karşısında küçük bir kız çocuğu yokmuş gibi saldırması, güç ve nüfuzunu korumak için neler yapabileceğinin göstergesidir. 

Filmin ana odak noktası, karakterlerden çok iki farklı sosyal sınıftır. Gonzole ve Machuca ne kadar iyi arkadaş olurlarsa olsunlar aralarında hep bariz bir çizgi olacaktır. Zira Silvana ve Machuca’nın şaka amaçlı Gonzole’nin bisikletini alması ve Gonzole’nin onları normal söylemler ile durduramayacağını fark edip annelerine hakaret edip, bitliler diye çağırması; içten içe bu sınıf farkını hep içinde tuttuğunun belirtisidir. Askeri darbe yaşandıktan sonra Machuca’nın mahallesini ziyarete giden Gonzole, askerlerin orada yığıldığını görür ve mahallenin içine kadar girer. Burada dikkat çeken durum şudur, askerler banliyödeki herkesi sokaklara döker ve döver fakat Gonzole’ye kimse dikkat etmez çünkü oraya ait değil adeta bir hayalettir banliyö için. Daha sonrasında bir askerin fark etmesi ve onu banliyöde yaşayan bir çocuk sanmasıyla nereye olduğunu kimsenin bilmediği bir yere göndermeye çalışır. Gonzole’nin o bölgede yaşamadığını kanıtlamak için kimliğime bakın demektense, bana bir bak demesi onun kurtuluşu olur. Üzerinde temiz ve yırtık olmayan kıyafetleri, ayağında Adidas ayakkabıları ile oraya ait değildir Gonzole. Arkasına bir defa bakar ve sonrasında son sürat ile güvende olduğu evine doğru bisikletini sürer. 

Filme dair sevdiğim şey şudur ki, Gonzole’ye baktığımızda eşitsizlikten şikayetçi olduğunu görmek mümkün. Kendi sosyal yaşantısında değişiklik yapmak istemesi çok iddialı olsa da bir adaletsizlik olduğunu sorguladığı ve anladığı belli. Fakat bu sorgulama durumu asker ile karşılaşıp belki de öleceğini düşündüğü zamanda kalmıştır. Çünkü kendisi askerin onu cezalandıracağı bir şey yapmamış, üst sınıftan birisidir. O da bir zaman sonra bunun kendisi için kötü bir şey olmadığını fark edecektir. Onu ve ailesini koruyan güç, yumruk veya fiziksel güç değildir; içinde bulundukları sosyal sınıfın gücüdür. Filmin sonunda dikkatimi çeken ve güzel bir detay olduğunu düşündüğüm bir sahne vardır. Askeri darbe sonucunda bütün okullara olduğu gibi Gonzole’nin okulunun başına da asker getirilir. Peder McEnroe gitmek zorundadır. Kilise ayinine habersiz bir şekilde katılığı, son sözlerini söylediği ve arkasını dönüp tam gitmeye hazırlandığı zaman Machuca’nın ve diğer öğrencilerin ayağa kalkıp ‘ Hoşçakalın Peder McEnroe’ demesi, yönetmenin 1989’da Peter Weir tarafından çekilmiş olan Ölü Ozanlar Derneği’nin son sahnesine selam göndermektedir. 

Peder McEnroe gider. Machuca, bir isyan başlattığı düşüncesi ile okuldan atılır. Banliyöden burslu gelen bütün çocukları atılır. Sınıfta geriye Gonzole ve kendi sosyal sınıfındakiler kalmıştır. Her şey başa dönmüştür. Eşitliği sağlamak için atılan adımlar boşa gitmiş, çocuklarını korumak isteyen velilerin isteği gerçekleşmiştir. Elma ve armutlar aynı sepette değildir artık. Çocukları tanıması gerekmeyen insanlarla bir araya getirerek beyinleri de yıkanmıyordur. Herkes kendi fanusunda yaşamaya ve sınırları içinde çıkmamaya devam eder. Değişim ateşi herkese göre değildir, herkesin kabul edebileceği bir şey değildir. Sosyalizm Şili için iyidir, Gonzole’nin babasının belirttiği gibi, zengin sınıf için değil.


                 ‘’ Her şey bizim suçumuz. Değişmediğiniz için sizi kimse suçlamayacak.’’


O-Staj Ekibi
  • PAYLAŞ

YORUMLAR