BOYS DON’T CRY (ERKEKLER AĞLAMAZ) FİLMİ ÜZERİNE BİR İNCELEME

BOYS DON’T CRY (ERKEKLER AĞLAMAZ) FİLMİ ÜZERİNE BİR İNCELEME

  • Film Analizi
  • 16 Mart 2021 Salı
  • 0
  • Okunma : 13720

Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Online Staj programı kapsamında, stajyer Ekin Kaya tarafından eleştirisinin yapılması istenen Boys Don’t Cry (Erkekler Ağlamaz) filmi, analiz edilmiştir. Gerçek hayatta esinlenilerek beyaz perdeye aktarılan film, 1993 yılında Lincoln Nebraska’da trajik bir şekilde öldürülen Teena Brandon adındaki transseksüel bir erkeğin hayatını anlatır. Yönetmenliğini Kimberly Peirce’in yaptığı film, çeşitli festivallerde gösterime girmiş ve pek çok ödül kazanmıştır.


Boys Don’t Cry (Erkekler Ağlamaz), 1993 yılında Lincoln Nebraska’da trajik bir şekilde öldürülen Teena Brandon adındaki transseksüel bir erkeğin hayatını anlatan biyografik filmdir. Yönetmenliğini Kimberly Peirce’in yaptığı film çeşitli festivallerde gösterime girmiş ve pek çok ödül kazanmıştır. Fikrimce, Kimberly Pierce bu filmi sadece transfobi ve translara yönelik şiddet hakkında kamuoyunu bilinçlendirmek için değil, aynı zamanda baskın ve baskıcı cinsiyet yapılarına meydan okumak için bir platform olarak meydana getirdi. Bu durumu filmdeki sahneleri inceleyerek anlamak mümkündür.

Film, Brandon’un boş bir yolda tek başına araba sürdüğü bir sahne ile başlar ve uzaktan bir polis arabasının ışıklarının yanıp sönmeye başladığını görürüz. Daha sonrasında ise gece gökyüzüne karışır ve ilk sahne sonlanır. Bu sahne oldukça önemlidir. Çünkü Brandon'ın John'un talimatlarını dinleyerek polislerden kaçtığı başka bir sahnedeki “umursamaz” tavırları bu sahnenin adeta bir uzantısıdır. Film boyunca araç kullanırken dikkatsiz davranışlarda bulunanlar ve hız tutkunu olanlar hep erkeklerdir. Toplumdaki araba kültürü ile ilişkilendirilen “erkeklik” olgusu filmde de sık sık vurgulanmıştır.

İkinci sahnede ise Brandon kuzenine saçını kestirtmektedir. Brandon, filmin başından itibaren erkeklerin neye benzediğine ve nasıl davranmaları gerektiğine dair sosyal kabullere uymaya çalışmaktadır. Bu benimsenen erkeklik, erkeklerin toplum tarafından kabul edilmeleri için belirli özellikler sergilemeleri gerektiği inancını vurgulamaktadır. Saç kestirmek ve“erkeksi” giyinmek örnek olarak verilebilmektedir. Toplumda kabul edilmiş güç ve erkeklik arasındaki bağlantı; bar kavgaları, araba kovalamacaları, kendini yaralama ve saldırganlık sahneleriyle gösterilmektedir. Brandon “erkek” olarak kabul görmek için bu olaylara girişmektedir. Ayrıca filmdeki Lana ve Brandon arasındaki seks sahnesi, erkeklerin baskın konumlandırma yoluyla kontrolü ele geçirdiği ortak heteroseksüellik pratiklerini yansıtmaktadır. Heteroseksüellik uygulamaları, Brandon'ın (erkek rolünü üstlenen) gücü öne sürmesi ve ilişki sırasında kendisini Lana'nın “tepesinde” konumlandırması şeklinde gösterilmektedir.

Bireyin kimliğinin biyolojik cinsiyete dayalı olarak sınıflandırılması, bireylerin birbirlerine nasıl davrandıklarını da belirler. Bireyler birbirleri hakkındaki yüzeysel bilgiyi kadınsı ve erkeksi davranışlar üzerinden edinirler. John ve Tom’un, Brandon’a tuvalette şiddet uyguladıkları sahne, toplumun kişinin cinsiyetini biyolojik cinsiyetine göre belirlemesi noktasında nasıl zorladığını gözler önüne sermektedir (Goodey, 1997:414). Filmde Brandon’un arkadaş çevresi, Brandon’ın önceki suçlamalarından dolayı tutuklanarak kadın gözaltı merkezine yerleştirildiği zamana kadar geçen süreçte onun “kimliğinden” habersizdir. John ve Tom, yerel bir gazetede Brandon’ın ilk adının Teena olduğunu gördükten sonra Lana'nın annesinin evinde Brandon'la yüzleşir.

 İnsan vücudunun kültürel söylem içindeki rolü Mills'in sosyolojik tahayyül kavramı aracılığıyla anlaşılmaktadır. Mills’e göre, toplum içinde bireyler cinsiyetlerine göre sınıflandırılmaktadır. Doğumda çocuklar cinsiyete göre kategorilere ayrılır. Bir bebeğe kız ise pembe, erkek ise mavi giysiler giydirilir. Çocukluk dönemlerinden itibaren ise bu sınıflandırma hayatın içerisinde süregelir. Kız çocuklarının bebeklerle, erkek çocukların ise arabalarla oynaması “normal” kabul edilir. İşbu durum kültürel olarak “onaylanmış” normlardan herhangi bir sapma, bireyin sosyal hayatın içinde onaylanmamasına ve toplum içerisinde hedef gösterilmesine sebep olabilmektedir (Grozelle,2014:1). Brandon, John ve Tom tarafından tecavüze uğradıktan sonra, yerel polise şikayette bulunur. Polis memuru ise sorularıyla Brandon’ı tekrar mağdur eder. Polis memuru, Brandon’ı “yanıltıcı” kimliği sebebiyle suçlar.  Polis memurunun soruları suçu odak noktasından uzaklaştırmış ve cinsiyetin sınıflandırılmasına kaydırmıştır. Bu sahne; lezbiyen, gey, biseksüel, cinsiyet değiştirmiş ve queer (LGBTQ) topluluklarının nefret suçlarını eksik bildirmesinin birincil nedenini göstermektedir. Polisin artan homofobik muameleleri korkusu sebebiyle her beş LGBTQ bireyinden yalnızca biri “homofobik” bir nefret suçunu ihbar ederken polisten ayrımcılık beklemediğini belirtmektedir (Hunt ve Dick, 2008:6).

Cinsiyete dayalı şiddete bakarken, cinsiyet uygulamalarının hegemonik erkeklik içindeki konfigürasyonunu dikkate almak önemlidir. Erkeklerin uyguladığı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, “gücü kontrol etmek ve egemen olmak için tasarlanmıştır” (Kordvani, 2002:3). Günümüz toplumunda, erkek olmakla şiddet kullanmak arasında büyüyen bir bağlantı vardır. Kültürel bir norm olarak hegemonik erkeklikle ilişkilendirilen şiddet, erkeklere problemleri çözmek için saldırganlığı bir yöntem olarak kullanmaları konusunda baskı uygular. Filmdeki John ve Tom'un, Brandon'ın biyolojik olarak erkek olmadığını öğrenmesinden sonraki sahne, cinsiyetçi şiddetin Brandon'a karşı erkekliklerini öne sürmenin bir yolu olarak kullanıldığını göstermektedir. Brandon’ın kadın olduğu öğrenildikten sonra; John ve Tom, Brandon'ı terk edilmiş bir otoparka götürür ve burada onu acımasızca dövüp tecavüz eder. Brandon’ın cinselliği, John ve Tom tarafından kendi grupları içindeki konumlarına bir tehdit olarak görülmüştür. Bu sebeple, John ve Tom kadınlar üzerindeki kontrollerini yeniden ele geçirmek için cinsiyete dayalı şiddeti kullanmışlardır.

Sonuç olarak, Boys Don't Cry filmi hegomonik erkeklik tarafından kontrol edilen bir dünyada itaatkâr olmaya tüm gücüyle karşı koyması nedeniyle tecavüze uğrayıp öldürülen transseksüel bir erkeğin hikayesini anlatmaktadır. Filmde gösterildiği gibi, LGBTQ kişilere yönelik nefret suçlarındaki artış, toplumda mevcut olan baskın heteronormatif ideolojilerle bağlantılıdır. Brandon Teena, geniş çapta medyanın ilgisini çeken ilk trans cinayeti olmasına rağmen ne ilk ne de son olmuştur. Bu eşitsizliği doğru bir şekilde ele almak için, önce yanlış yönlendirilmiş sosyal algıları ele almak gerekmektedir. İster tek bir kişinin ister bütün bir kasabanın eylemleri olsun, hiçbir düzeyde ayrımcılığa müsamaha gösterilmemelidir.

 

EKİN KAYA

Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları

Online-Staj Stajyeri


KAYNAKÇA

Grozelle, R. S. (2014). "Hegemonic Masculinity in Boys Don't Cry (1999)." Inquiries Journal/Student Pulse6(03). Retrieved February 9, from http://www.inquiriesjournal.com/a?id=869

Goodey, J. (1997). BOYS DON'T CRY: Masculinities, Fear of Crime and Fearlessness. The British Journal of Criminology, 37(3), 401-418. Retrieved February 9, 2021, from http://www.jstor.org/stable/23637949

Hunt, R., & Dick, S. (2008). Serves you Right: Lesbian and Gay People’s Expectations of Discrimination. Stonewall, A4, 1-24. Retrieved February 10, from https://www.stonewall.org.uk/system/files/Serves_You_Right__2008_.pdf

Kordvani, A. (Director) (2002, February 22). Hegemonic Masculinity, Domination and Violence against Women. Expanding Our Horizons: Understanding the Complexities of Violence Against Women. Retrived February 10, from https://citeseerx.ist.psu.edu/viewdoc/download?doi=10.1.1.584.1434&rep=rep1&type=pdf


O-Staj Ekibi
  • PAYLAŞ

YORUMLAR