İKİ SAVAŞ ARASI DÖNEMDE AVRUPA’DA FAŞİST REJİM: İTALYA VE ALMANYA ÖRNEKLERİ

İKİ SAVAŞ ARASI DÖNEMDE AVRUPA’DA FAŞİST REJİM: İTALYA VE ALMANYA ÖRNEKLERİ

  • Araştırma Yazıları
  • 27 Mart 2021 Cumartesi
  • 1
  • Okunma : 20454

Birinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle devletler kendilerine yeni yollar çizmişlerdir. İtalya’da Benito Mussolini, Almanya’da Adolf Hitler iktidara gelmiştir. Savaştan mağlup ayrılan Almanya kaybettiklerini geri kazanmak istemektedir. Galip devletler arasında yer almasına rağmen İtalya ise beklediği kazançları elde edememiştir. O dönemde bu iki ülkeye faşizm çözüm yolu olarak görünmüştür. Böylece otoriter ve totaliter bir rejim olan faşizm ortaya çıkmış ve etkinlik alanı genişlemeye başlamıştır. Benito Mussolini ve Adolf Hitler izledikleri faşist politikalar çerçevesinde çeşitli çalışmalar yapmışlardır. Halkın desteği de faşizmin yayılmasında etkili olan bir unsurdur. Faşist politikaların sonucunda birçok olumsuz durum meydana gelmiştir. Bu olumsuz durumların en önemlisi İkinci Dünya Savaşı’dır. Faşizmin ortaya çıkışı İkinci Dünya Savaşı’nın temel sebeplerinden biridir. With the end of the First World War, states drew new paths for themselves. Benito Mussolini in Italy and Adolf Hitler in Germany came to power. Germany which is defeated wants to regain what he lost. Despite being among the winning states, Italy could not achieve the gain he expected. At that time, fascism seemed to be a solution to these two countries. Fascism, an authoritarian and totalitarian regime, emerged and its area of influence began to expand. Benito Mussolini and Adolf Hitler have carried out various studies within the framework of their fascist policies. The support of nations is also an effective factor in the spread of fascism. Many adverse situations have occurred as a result of fascist policies. The most important of these negative situations is the Second World War. The emergence of fascism is one of the main causes of the Second World War.



Bu çalışmada faşizmin ortaya çıkışı, Avrupa’da faşist ideolojinin yayılması, nasıl etkili bir siyasi düzen halini aldığı, Almanya ve İtalya’da ne derece etkili olduğu ve İkinci Dünya Savaşı’na giden süreçteki etkileri incelenecektir.

Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri arasında yer almasına rağmen İtalya için savaş beklendiği gibi sonuçlanmamıştır. Başlangıçta 1918 yılında yapılan Mondros Ateşkes Antlaşması ile Batı Anadolu kıyıları İtalya’ya verilmiş fakat daha sonra 1919 yılında yapılan Paris Konferansı ile bu durum değiştirilmiştir. Batı Anadolu kıyıları Yunanistan’a verilmiş bu sayede de İtalya daha güneye itilmiştir. (Öz, 1996, s. 24) Bu ve bunun gibi sebepler savaş sonucunda istediğini alamamış olan İtalya’yı yeni çözüm yolları aramaya itmiştir ve bu, İtalya’da faşizmin ortaya çıkışının temel etkeni olmuştur.

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa’da yaşanan gerginlikler azalmamış aksine artmaya devam etmiştir. Yapılan savaşın mağlup devletlerinden biri olan Almanya için ağır yükümlülükler barındıran Versay Antlaşması, Almanya’da da faşizmin doğuşunu tetikleyen bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. (Hançer , 2005, s. 80) Antlaşma Alman ordusunun kaldırılması ve yapısal değişikliğe uğraması gerektiğine, Almanya’nın denizlerden çekilmesine, Alman topraklarının çok büyük bir kısmının Çekoslovakya, Polonya ve Belçika’ya bırakılmasına, Alman donanmasının İtilaf Devletleri arasında paylaştırılmasına ve bunlara ilişkin Almanya’yı güçsüz duruma getirmeyi amaçlayan maddeleri barındırmaktaydı. (Antlaşmalar, 2017:1) Antlaşma Almanya için kabul edilmesi zor ve uluslararası alandaki etkinliğini zedeleyen bir nitelikteydi. Yeniden güçlü bir devlet olmayı hedefleyen Almanya saldırgan politikalarını Birinci Dünya Savaşı’nın ardından da sürdürmeye devam etmiştir.

Almanya’da Adolf Hitlerin, İtalya’da ise Benito Mussolini’nin iktidara gelmesi, izlemiş oldukları yayılmacı politikalar, iki ülke arasında gelişen işbirliği faşizmin etkin bir düzen haline gelmesinde etkili olduğu gibi yeni bir dünya savaşını da beraberinde getirmiştir. Yaşanan İkinci Dünya Savaşı ile faşizm bir süre etkinliğini korusa da savaşın sonucu o dönemin faşist devletleri olarak nitelendirebileceğimiz İtalya ve Almanya’nın aleyhine sonuçlanmış ve böylece faşizm de etkisini kaybetmiştir.

 

2. FAŞİZMİN TANIMI VE OLUŞUM SÜRECİ

2.1 Faşizm Nedir?

Faşizm kelimesinin kökenine bakacak olursak etimolojik olarak ‘deste’ anlamına gelen Latince ‘fascis’ sözcüğünden türemiş olduğunu görürüz. Bu sözcük Eski Roma’da devlet otoritesinin sembolü olan ve üst düzey devlet yöneticilerinin yani o dönemde Eski Roma’daki ‘Roma Magistraları’nın önlerinde taşınan ‘baltalı sopa destesini’ dile getirmekteydi. Bu bağlamda ‘balta’ sembolü ‘şefe’, sopalar ve değnekler ise şefin etrafındaki örgüt üyelerine karşılık gelmekteydi. Şefin etrafındaki sadakatle kenetlenmiş örgüt üyelerini faşist olarak nitelendirmek mümkündür. Faşizm için yalın bir tanım yapacak olursak; kaba güce, şiddete dayanan totaliter ve otoriter bir rejim olduğunu söyleyebiliriz. Faşist siyasal rejimlerde devlet ön planda tutulur. Sadece devlet ahlaki ve özgür kabul edilmektedir. Devlet kutsal olarak görülmektedir ve faşist olarak nitelendirilen kişiler devleti yüceltir ve devlet iktidarına taparlar. Devletin yanı sıra üniforma da faşistler için oldukça önemli bir konumdadır. Üniforma sahipleri sorgulanamaz kabul edilir ve yüceltilir. Birey ve bireyin hak ve özgürlükleri geri planda tutulur. (Can , 2009, s. 3-4)



2.2 Faşizmin Oluşum Süreci

Faşist ideolojinin ortaya çıkış sürecine tarihsel olarak baktığımız zaman bu konuyla ilgili dört temel görüşün var olduğu sonucuna ulaşabiliriz. İlk görüş faşizmin uygarlığın başlangıcından bu yana var olduğu görüşüdür. İkinci görüş Rönesans ya da Aydınlanma Çağı gibi kültürel hareketliliklerin yaşanması ile ortaya çıktığı görüşüdür. Bu konuyla ilgili diğer bir görüşte faşizm ve nasyonal sosyalizm Fransız Devrimi’ne gecikmiş bir tepki olarak değerlendirilmektedir. Son görüşe göre ise faşizm 1920’li yıllarda İtalya’da ortaya çıkmış ve daha sonra başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın çeşitli yerlerinde etkisini göstermiş bir ideolojidir. (Can , 2009, s. 4-5)

Faşizmin oluşumunu incelerken ortaya çıkış sebeplerinden çok neye karşı ortaya çıktığına bakmak da doğru bir tanım yapmamıza yardımcı olmaktadır. Diğer bütün ideolojilerin yerleşmiş bir karşıtı, anti-boyutu olduğu gibi faşizm ideolojisi de bir anti boyuta sahiptir. Antiliberal, antidemokratik, antikomünist ve birçok açıdan antimuhafazakardır. Çeşitli açılardan ‘güçlü olanın hayatta kaldığı’ Darwinizm Teorisi ile örtüşmektedir.  (Ponting, 2000, s. 725) Faşizmin bir şiddet ideolojisi olduğunu söylemek mümkündür. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından ortaya çıkan ilk faşist gruplarının büyük çoğunlu Birinci Dünya Savaşı’na katılmıştır. Dönemin koşulları göz önünde bulundurulduğunda yine o dönemin insanlarının şiddete alıştırıldığı ve belli ölçüde maruz kaldıkları söylenebilir. Bu durum faşistlerin şiddeti meşrulaştırmak ve normalleştirmek için kullandıkları bir sebep haline gelmiştir.

Güçlü bir lidere duyulan ihtiyaç, o dönemde sanayileşmenin orta sınıf altındaki kesimler için ciddi bir tehdit unsuru haline gelmesi faşizmin ortaya çıkışını tetikleyen diğer unsurlar arasındadır. En önemli unsurlardan biri ise Birinci Dünya Savaşı’nın ardından İtalya ve Almanya’da ortaya çıkan ötekileştirilme ve geri kalmışlık duygularıdır. Bütün bu unsurlar göz önüne alındığında faşizmin ortaya çıkışının çok yönlü olduğu görülmektedir. Ekonomik kriz, politik kriz, demokrasinin geri kalmışlığı, lider eksikliği, iktidarsızlık, proleter yenilgi faşizmin bileşenlerini oluşturmaktadır. Faşizm ideolojisinde akıldan ve mantıktan çok duygular ön plandadır. Milletler egemenlik için doğal düşmanlar olarak görülür, yayılmacı ve şovenist bir milliyetçilik benimsenmiştir.

Faşizm o dönemde yaşanmış olan Birinci Dünya Savaşı’nın ve ardından gelen krizlerin toplumlar üzerinde yarattığı umutsuzluğun üzerinde yükselmiştir. Büyük bir kitlede kabul görmüş olmasının sebeplerinden biri budur. Savaşın yıkıcı etkilerinden, umutsuzluktan kurtulmayı amaçlayan bazı toplumlara bu ideoloji çözüm yolu olarak görünmüştür. Faşist ideolojilerin etkinliğinin net bir şekilde görüldüğü toplumlarda genellikle üç unsur üzerinde odaklanılır. Bu üç unsur din, ırk ve soydaşlıktır. (Özgür Ceylan, 2019, s. 35)

 


3. AVRUPA’DA FAŞİZM 

Faşizm tarihte devlet ideolojisi olarak ilk kez 20. yüzyılda, iki savaş arası dönemde Avrupa’da kabul görmüştür. Birinci Dünya Savaşı ve ardından yaşanmış olan ekonomik krizler faşizmin ortaya çıkışı için gerekli olan zemini hazırlamıştır. Faşizm adı ilk kez Benito Mussolini tarafından kullanılmıştır. Konu ile ilgili Mussolini bir İtalyan kaynakta devletin dışında değerli bir şey olmadığını, her şeyin devletin içinde yer aldığını anlatmıştır. Faşizm ideolojisi Almanya’da ‘nasyonal sosyalizm’ olarak karşımıza çıkmaktadır. Kendi içlerinde bazı farklılıklar barındırsa da bu iki ideoloji temelde aynı çerçeveye oturtulmuştur. Faşist ideoloji niteliği ve özünün bir gereği olarak savaşı doğurur. Başlangıçta İtalya ve Almanya gibi ülkelerde resmi bir ideoloji olarak kendini göstermiş olan faşizmin Portekiz, Romanya, İspanya, Yugoslavya gibi bazı ülkelerde de yasalar yoluyla etkilerinin görüldüğünü söylemek mümkündür. (Özgür Ceylan, 2019, s. 26-29)


3.1 İtalya’da Faşizm

Faşizmin ortaya çıktığı ve gelişim gösterdiği ilk ülke İtalya’dır. Birinci Dünya Savaşı’ndan galip devletler arasında ayrılan İtalya bu duruma rağmen hedeflemiş olduğu sonuca ulaşamamıştır. Savaşın bitimi ile birlikte 1918 yılında yapılan Mondros Ateşkes Antlaşması ile birlikte Batı Anadolu kıyıları başlangıçta İtalya’ya bırakılmıştır fakat daha sonra 1919 yılında yapılan Paris Konferansı ile bölge Yunanistan’a verilmiş, İtalya daha güneye itilmiştir. (Öz, 1996, s. 24) Bu ve benzeri nedenler savaşın bitimiyle beraber ülke içinde olumsuz ve kaotik bir havanın oluşmasına sebep olmuştur. Ülkede sanayileşme olabildiğince olumsuz etkilenmiş hatta durma noktasına gelmiş, maddi açıdan güçlükler yaşanmaya başlamıştır. Bu olaylar İtalya’da Mussolini’nin iktidara gelmesi için bir hazırlık niteliği taşımıştır. Bütün bu olumsuzlukların içinde faşizm ülke için bir kurtuluş yolu olarak görülmüştür.

23 Mart 1919 tarihinde Mussolini’nin kurmuş olduğu ‘Savaş Demetleri’ adlı faşist topluluk oluşturulmuş ve yine Mussolini 1921 yılının Kasım ayında ‘Ulusal Faşist Partisi’ni kurmuştur. Kendisini ‘Duçe’ ilan etmiştir. Bu sırada Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan ‘Kara Gömlekliler’ adlı yarı askeri faşist örgütün üyelerini arttırma çabalarına girişmiştir. (Öz, 1996, s. 24-25) Başlangıçta İtalya’da kurulmuş olan faşist parti etkinliğini gösterememiştir fakat daha sonra Mussolini’nin iktidara gelmesi ile bu durum değişmiştir. Musolini’nin faşist iktidarının yönetimi ele geçirmesinde 1922 yılında düzenlenmiş olan Roma Yürüyüşü oldukça önemli bir etkiye sahiptir. (Özgür Ceylan, 2019, s. 78)

İktidara gelmesinin ardından Mussolini uygulamış olduğu çeşitli politikalar ile ekonomik açından rahatlama sağlamış ve bu sayede halktan destek toplamıştır. Kendisini ‘Duçe’ yani lider olarak adlandırmış, Roma İmparatorluğu’nu sık sık halka hatırlatarak bu anlamda yeniden güçlenebileceklerini ve Roma İmparatorluğu’nu yeniden diriltebileceklerini vadetmiştir. Faşizmin halk tarafından olumlu karşılanmasında bu söylemlerin etkisi büyüktür. İtalya’da Almanya’daki faşizm ideolojisinden farklı olarak ırk üstünlüğünden ziyade kültürel değerlerin üstünlüğü ön plandadır.

Ulusal Faşist Parti’de çalışmalarına başlayan Mussolini patinin üye sayısını iki yıl içerisinde yaklaşık 300.000 kişi arttırmıştır. 1935’te ise üye sayısı iki milyonu geçmiştir. İtalya’da faşizme ve faşist iktidara gösterilen desteğin artışı bu rakamlar ile net bir şekilde görülmektedir. 1921 yılında yapılan seçimler ile Ulusal Faşist Parti meclise girebilmiş fakat meclisteki milletvekili sayısı 37 ile sınırlı kalmıştır. 1924 yılında yapılan seçimlerin ardından ise mecliste 375 milletvekili bulundurmuş ve asıl başarısını böylece elde etmiştir. (Özgür Ceylan, 2019, s. 80)

Mussolini iktidara gelmesinin ardından izlediği faşist politikayı uygulayabilmek adına çeşitli yenilikler yapmıştır. Ülkede diktatörlüğün kurulabilmesi adına birtakım adımlar atmıştır. Sendikalar kaldırılmış, grevler yasaklanmıştır. Mussolini Seçim kanununda değişiklikler yapmıştır, hazırlamış olduğu yeni kanun ile yapılan seçimlerde oy oranını arttırma yoluna gitmiş ve böylece iktidarı sağlamlaştırmıştır. Kolluk kuvvetlerine çeşitli yetkiler vermiş bu sayede de İtalya’yı bir polis devleti haline getirmiştir. Basını kısıtlamış, kitaplara ve süreli yayınlara sansür uygulaması getirmiştir. Devlet öyle totaliter ve baskıcı bir hal almıştır ki üniversitelerdeki öğretim görevlilerinden faşist rejime bağlılık yemini etmeleri istenmiştir. Daha da kötü olan durum ise 1200 profesörden yalnızca 12’si bunu reddetmiştir. (Çelikçi, Kakışım, 2013, s. 89-98) 

1932 yılında Mussolini ‘‘Enciclopedia İtaliana’’ yani İtalyan Ansiklopedisi’ne yazmış olduğu yazıda faşizmi tanımlamıştır. Mussolini’ye göre her şeyden önce devlet vardır fakat faşist demek devlet anlamına gelmez. ‘‘Faşizm eylem ihtiyacı hissetmeden ortaya çıkmış daha sonra eylem olmuştur. Faşizmde evrensel kucaklaşmalar yadsınır ve faşizm barışa karşıdır. Barışçı olmayan ruh faşizmle birlikte bireylerin ruhuna girer.’’ Mussolini’ye göre savaş erdemken barış korkaklıktır, faşizm demokrasiyi kabul etmez. Mussolini demokrasinin ‘‘ortak sorumsuzluk giysisi altında saçma bir siyasal eşitlik yalanı’’ olduğunu savunur. Faşist yayılmacılığın bir gereği olarak tarihe sarılmanın önemini vurgular. ‘‘Faşist devlet bir erk ve egemenlik sistemidir.’’ Mussolini zor kullanmanın ahlaka uygun olduğuna inanmıştır.  (Öz, 1996, s. 25-26)

İtalya’da faşizmin yayılması sürecinde propaganda araçları da etkili bir biçimde kullanılmıştır. Örneğin Roma Yürüyüşü’nde hayatını kaybeden kişilerin madalyaları sergilenmiş, çeşitli afişler basılmıştır. Radyolar da etkin bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Büyük radyo kampanyaları başlatılmış, halkın desteğini gösterebilmesi için yeni kanallar açılmıştır. Gençler faşizmin yayılmasında önemli bir kaynak olarak görülmüş, gençlerin dahil edildiği bir teşkilatlanma sistemi kurulmuştur. 1934 yılında İtalya’da gerçekleşen Dünya Kupası Mussolini için ayrıca önemlidir. Kendi ideolojisini yayabilmek için Dünya Kupası bir fırsat niteliği taşımaktadır.  (Özgür Ceylan, 2019, s. 79-81)

İtalya’da faşist ideoloji bir dünya savaşı ile yayılmaya başlamış ve diğer bir dünya savaşı ile de son bulmuştur. Savaşın bitimiyle gözaltına alınan Benito Mussolini Almanlar tarafından kaçırılmış ve Kuzey İtalya’da yeniden bazı çalışmalara başlamıştır fakat 1945 yılında Sovyetler tarafından düzenlenene bir suikast ile öldürülmüştür. (Özgür Ceylan, 2019, s. 82) İkinci Dünya Savaşı’nın kaybeden tarafında yer alan İtalya için savaşın bitmesi ve Mussolini’nin öldürülmesi ile faşist rejimin de ülkede etkisini yitirdiğini söylemek mümkündür.


3.2 Almanya’da Faşizm

İtalya’da ortaya çıkan faşizmin Almanya’daki ismi ‘Nasyonal Sosyalizm’dir. Faşizm ile nasyonal sosyalizm arasında bazı farklılıklar bulunsa da temel çerçevede aynı olduklarını söylemek mümkündür. İtalya’da ortaya çıkmış olmasına rağmen faşizm Almanya’da daha fazla gelişme göstermiştir. Almanya’da da faşizmin ortaya çıkışı ve yükselişinde Birinci Dünya Savaşı ve savaşın ardından yaşanan siyasal kargaşanın ve Versay Antlaşması’nın etkisi büyüktür. 1918 yılında ‘‘Deutsche Arbeiterpartei (Alman İşçi Partisi)’’ kurulmuştur. 1921 yılında Adolf Hitler partinin başına geçmiştir. Partinin adını ‘‘Nationalsozialistisch Deutsche Arbeitepart’’ yani ‘‘Ulusçu Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisi’’ olarak değiştirmiştir. ‘Nazi’ kavramı da bu partinin adından türemiştir. Nazizm’de tek parti iktidarı söz konusudur. (Özgür Ceylan, 2019, s. 70)

Alman faşizminde ırk devleti kurma amacı ön planda tutulmuştur. Hitler politikalarını ‘Alman ulusçuluğu’, ‘Alman ırkının üstünlüğü’, ‘ari ırk’ ve Nietzsche’nin ‘Über Mensch (üstün insan)’ kavramları etrafında şekillendirmiştir. (Öz, 1996, s. 17) Bu kavramlar Yahudilere karşı gerçekleştirilen soykırımın temel sebeplerini oluşturmaktadır. Yahudi düşmanlığının Avrupa kıtasında derin temelleri vardır. Bu öfke için çeşitli sebepler gösterilmiş olsa da en önemli sebep Dünya Ekonomik Buhranı’ndan Yahudilerin sorumlu tutulmasıdır. (Özgür Ceylan, 2019, s. 71)

Nazilerin uygulamış oldukları Yahudi karşıtı politikalara Alman halkının büyük çoğunluğu destek vermiştir. Hitlerin yönetimi ele geçirmesi ile birlikte Yahudi karşıtı propagandalar o dönemdeki Alman siyasetinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Yahudiler sosyal yaşamdan dışlanmış, bunun için çeşitli kanunlar ve kararnameler çıkarılmıştır. Üstün, ari ırk düşüncesi ile milyonlarca Yahudi katledilmiş, soykırıma uğramıştır. Bunları göz önünde bulundurarak Alman faşizminin ya da diğer bir adıyla nasyonal sosyalizmin ‘antisemitist’ bir ideoloji olduğunu söyleyebiliriz. Antisemitizm kavramı Yahudilere karşı düşmanca duygular besleyen ve Yahudilere karşı ayırt edici önlemler alınması gerektiğini savunan görüştür. (Özgür Ceylan, 2019, s. 72) İtalya’da olduğu gibi Almanya’da da faşizmin etkin kullanımı ve yayılması amacıyla gençlere önem verilmiştir. Alman çocuklar çok küçük yaştan itibaren nasyonal sosyalizmin ilkelerine bağlı ve uygun şekilde yetiştirilmiştir. Üstün ırka uygun olmaları için çeşitli eğitim ve spor programları hazırlanmıştır.

Diğer faşist ideoloji çerçevesinde yönetilen ülkelerden farkı olarak Alman faşizminde iki önemli kavram vardır. Bu kavramlar ‘‘Volksgemeinschaft’’ ve ‘‘Führer’’ kavramlarıdır. Bu kavramlardan Volksgemeinschaft Alman halkının oluşturmuş olduğu ari ırkın bütünlüğünü ifade eder. Bu bütünlüğün başında yönetici olarak bulunun kişi de führer kavramını karşılamaktadır. (Özgür Ceylan, 2019, s. 73) O dönemin lideri Adolf Hitler de yine İtalya’da Benito Mussolini’nin kullandığı gibi propaganda araçlarını etkin biçimde kullanmış ve meşruiyeti sağlama konusunda bu araçlardan faydalanmıştır. Hitler’in bizzat yazmış olduğu ‘‘Mein Kampf’’ (Kavgam) adlı eseri de kullandığı propaganda araçlarından biridir. Bu eserden alınan küçük bir kesitle Hitler’in eserde ideolojisini açık bir şekilde anlattığını görebiliriz. ‘‘… Her sıkıntı insan gücünü verimli yapabilir ve her baskı –kan arı kaldığı müddetçe- bir ahlak rönesansı yaratan güçleri kamçılayabilir. Fakat kan arılığını yitirdiği vakit iç mutluluk tamamen kaybolur, insanı alçaltır ve bunun düşünsel ve ahlaksal sonuçları silinmez olur…’’ (Hitler, 2002)

Almanya’da faşizmin etkin bir siyasal düzen konumuna gelmesinde teşkilatlanmanın etkisi büyüktür. Burada bahsettiğimiz teşkilatlanma on basamaktan oluşmaktadır. Bu sıralamaya göre en üst sırada NSDAP bulunmaktadır. İkinci sırada Führer, üçüncü sırada führer vekili, dördüncü sırada reich yöneticileri, beşinci sırada eyalet yöneticileri, altıncı basamakta bölge yöneticileri, yedinci basamakta yerel grup yöneticileri, sekizinci basamakta birim yöneticileri, dokuzuncu basamakta blok yöneticileri ve son olarak onuncu basamakta parti üyeleri bulunmaktadır. (Özgür Ceylan, 2019, s. 75) 1924 yılında katılmış olduğu seçimleri kazanan Adolf Hitler için 1929 yılında Dünya genelinde etkili olan ekonomik kriz de bir fırsat niteliğinde olmuştur. Propagandalarını sürdürmeye devam etmiş, halka bu ekonomik sıkıntıları bitirmeyi vaat etmiş, krizi fırsata çevirmiş ve halkın desteğini alabilmiştir. Böylece faşizm Almanya’da yükselişini sürdürmüştür.

Adolf Hitler iktidara gelmesi ile birlikte Almanya’yı savaş için hazırlamaya başlamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından ülkede yaşanan problemleri, krizleri, siyasal boşluğu telafi etmek amacıyla savaş planları yapmış, faşist ideolojiyi de bu anlamda bir basamak olarak kullanmıştır. Silahlanma konusuna ayrıca önem vermiş, ordu için çeşitli hazırlıklarda bulunmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı yıl olan 1939 yılında 1.4 milyon askere sahip olan Nazi ordusunun 1.2 milyon da yedek askeri bulunmaktaydı. Orduda görevli asker sayısı savaşın ilerleyen dönemlerinde 3.6 milyona çıkarılmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği dönemde ise Alman Silahlı Kuvvetleri’nde bulunan asker sayısı 7.5 milyondur. Bu rakamlar Adolf Hitler için silahlanma ve ordunun önemini net bir şekilde görmemizi sağlamaktadır. (Polatkan, 1986, s. 336)

Almanya ve Sovyetler Birliği arasında İkinci Dünya Savaşı’nın başında 23 Ağustos 1939 yılında bir Saldırmazlık Paktı imzalanmıştır. İmzalanan bu pakta rağmen Hitler 22 Haziran 1941 tarihinde Sovyetler Birliği’ne saldırma emri vermiş ve ‘‘Barbarossa’’ taarruzunu başlatmıştır. Almanya bu taarruzdan beklediğini alamamıştır, taarruz başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu başarısızlık Almanya’nın savaşı kaybetmesinde ve Alman faşizminin sona ermesinde önemli rol oynamaktadır. Savaşın kaybedilmesi ile faşist ideolojinin devletlerin yönetimi için uygun bir yönetim şekli olmadığı da kanıtlanmıştır.


4. SONUÇ

Faşist ideoloji 20. Yüzyılın başlarında Avrupa’da ortaya çıktığı kabul edilen bir şiddet ideolojisidir. Almanya özelinde faşist ideoloji ‘‘nasyonal sosyalizm’’ olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu iki ideoloji temelde aynı olsa da Alman faşizmi yani nasyonal sosyalizm ırk üstünlüğünü ön planda tutarken İtalyan faşizminde kültürel milliyetçilik daha ön plandadır. Faşizm halkların kitleleştirilmesi ve ayrıştırılmasına dayanmaktadır, ırk ve kültür ayrıcalıkları faşizmin temelini oluşturmaktadır. Bu özelliklerine rağmen faşist ideoloji İtalya ve Almanya’da halk tarafından kabul görmüştür. Kabul gördüğü kitlelerin çokluğu da faşizmi incelemeye değer kılan önemli özelliklerden biridir. Faşizmin kitleler tarafından kabul görmesinde dönemin faşist liderleri Benito Mussolini ve Adolf Hitler’in halk üzerinde yaptığı çeşitli propaganda çalışmalarının etkisi oldukça büyüktür. Adolf Hitler kendi ülkesinde faşizmin yayılması için çalışmalar yaparken Nietzsche’nin ‘‘üstün insan’’ kuramını temel almış ve çalışmalarını bu çerçevede şekillendirmiştir.

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından hem ekonomik hem de siyasal açıdan büyük umutsuzluklar içinde olan bu iki ülke için faşist rejim bir kurtuluş yolu olarak görülmüştür. Liderler halkın bu umutsuz durumundan faydalanarak çeşitli vaatlerde bulunmuşlar böylece destek görmüşlerdir. Faşist ideolojinin yayılım gösterdiği ülkelerde devlet en üst kurum olarak kabul edilmektedir. Çalışmada yer alan her iki ülke de gençleri ve çocukları önemli bir propaganda aracı olarak görmüşlerdir. İletişim kanalları da, -özellikle radyo- faşist rejimlerin yayılmasında önemli olmuştur.

Sonuç olarak 20. Yüzyıl siyasetinin önemli bir bölümünde faşizm etkili bir siyasal ideoloji olarak karşımıza çıkmaktadır. Faşist siyasetin sonuçları oldukça yıkıcı olmuş ve Yahudi halkı soykırıma uğramış, milyonlarca insan katledilmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın da ortaya çıkışında faşizmin yadsınamayacak etkileri vardır.  

 


Özge Han TUĞYAN

TUİÇ Siyasi Tarih Staj Programı





KAYNAKÇA

Abdül Samet Çelikçi, C. K. (2013). İtalyan Faşizmi ve Tarihsel Gelişimi. Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:1, Sayı:2.

Can , N. (2009). Şiddetin İdeolojik Yüzü ya da Faşizmin Korunan Baltası. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:1, Sayı:13.

Hançer , Ö. (2005). Avrupa'da Aşırı Sağın Yükselişi ve Nedenleri Üzerine Bir İnceleme:Fransa ve Almanya Örnekleri. Ankara.

Hitler, A. (2002). Kavgam. (R. Özdek, Çev.) İstanbul: Yağmur Yayınları.

Öz, B. (1996). Bıçağın Sırtında Siyaset. İstanbul: Can Yayınları.

Özgür Ceylan, G. (2019). 20. Yüzyılda Halkları Kitleleştirmenin Cazibesi: Faşist Rejim Örnekleri. Denizli.

Polatkan, S. (1986). Birinci ve İkinci Dünya Saaşları. İstanbul: Gül Matbaası.

Ponting, C. (2000). Yeni Bir Bakış Açısıyla Dünya Tarihi. (E. B. Özbilen, Çev.) Alfa Yayınları.

https://antlasmalar.com/versay-antlasmasi/

Fotoğraf: https://time.com/3879888/adolf-hitler-benito-mussolini-color-photos-of-chummy-warmongers/



O-Staj Ekibi
  • PAYLAŞ

YORUMLAR