Türkiye'de Mülteci Çocukların Hakları ve Eğitime Erişim Süreçleri

Türkiye'de Mülteci Çocukların Hakları ve Eğitime Erişim Süreçleri

  • Araştırma Yazıları
  • 18 Mart 2021 Perşembe
  • 0
  • Okunma : 3157

“Öteki” kavramı üzerinden inkişaf eden, mültecilerin ev sahibi ülkenin nüfusundan ayrımı doğrudan olmasa bile, farklılıkların gözlemlenebilir olmasıyla birlikte çeşitli alanlarda kendisini göstermektedir. Tarihsel süreç içerisinde, gerek ulusal gerekse uluslararası düzeyde göçün birçok çeşidi yaşanmış olup, günümüz itibari ile bu oran gözle görülür derecede artmaya devam etmektedir. Bu süreç içerisinde göçmenler, özellikle uluslararası göç hareketliliğinin en kırılgan gruplarından biri olan çocuklar göz ardı edilemeyecek derecede mühim problemler ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu çalışmada, mülteci, sığınmacı ve refakatsiz çocukların karşılaştığı problemlere odaklanılmış, bu çocuklar için sunulan veya sunulması gereken fırsatları ana hatlarıyla incelemek ve özellikle çocukların perspektifinden mülteci olmaya ışık tutmak amaçlanmıştır. Sunulan bu fırsatları eğitim, haklar ve uyum süreci bağlamında değerlendirilmekte ve bazı politika önerilerinde bulunulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Mülteci Çocuklar, Sığınmacı Çocuklar, Refakatsiz Göçmen Çocuklar, Mülteci Çocuk Hakları


Giriş


      Göç ihtiyacı, insanlık tarihi boyunca var olmuş, insan ırkı yeryüzünde var olduğu sürece de devam edecek bir olgudur. Mekke’den Medine’ye hicret eden ilk Müslümanlar’dan, Bolşevik İhtilali sonrası İstanbul’a kaçan Ruslar’a, Yugoslavya’nın çözülme sürecinde yaşanan karışıklıklar neticesinde yurtlarını terk etmek zorunda kalan Bosna Hersek ve Kosova halkından ve II. Dünya Savaşı sonrası 20 milyona yakın yer değiştiren her bir insan bu olgunun bir parçası olmuştur. 

   Göçün birçok sebebi olmakla birlikte, odak noktasında ekonomik kaygılar, siyasi sebepler, toplumsal sorunlar, dini sebepler, köken ülkede var olan savaş yahut çatışma durumunun var oluşu veya göç edilecek ülkenin çekici faktörleri bulunmaktadır. Mültecilik, sığınma, düzensiz göç vb. kavramlar ise bu noktada vuku bulmaktadır. Her sığınmacı ve mülteci göçmen olarak kabul edilir ancak her göçmen mülteci veya sığınmacı değildir. Çünkü göç her zaman zorunluluktan doğmamaktadır.  

   Baskı altında göç ettirilme veya sınır dışı edilmek suretiyle gerçekleşen zorunlu göç süreci içerisinde göçmenler, özellikle uluslararası göç hareketliliğinin en kırılgan gruplarından biri olan çocuklar göz ardı edilemeyecek derecede mühim problemler ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Göz ardı edilemeyecek oranda çocuk göçmen, gerek göç süreci öncesi gerekse bu süreç içerisinde ebeveynini kaybederek aile veya yakınlarının refakati olmadan ortada kalmış, kaybolmuş, insan kaçakçılarının hedefi olmuş veya transit sürecinde hayatını kaybetmiştir. Köken ülkeden ayrılma süreci en az göçmen aileler kadar, göçmen çocuklar için de sancılı bir süreçtir. 

   Ülkelerindeki savaştan kaçıp gelen Suriyeli çocuklar, yaşadıkları psikolojik travmanın yanı sıra toplumdan dışlanma, ayrımcılığa uğrama, ekonomik ve cinsel açıdan sömürülme ve çocuk yaşta evliliklere zorlanma olmak üzere çeşitli risklerle karşı karşıyadırlar ve ciddi biçimde savunmasız durumdadırlar (UNICEF, 2017)

   Mülteci veya sığınmacı olarak başka bir ülkeye geçici veya kalıcı süreliğine, kümeler halinde, olumsuz şartlar altında seyahat etmek zorunda kalan göçmen çocuklar, kimi zaman varılan ülkede geçici koruma statüsüne sahip olabilirken kimi zaman da sınır dışı edilmek durumunda kalmıştır. Mülteci çocuklar, varılan ülkede temel ihtiyaçlarını giderebilmek, eğitim almak, uyum sağlamak gibi birçok problem niteliğinde durumla karşı karşıya kalmaktadırlar.

      1. Haklar, İhlaller Ve Çocukların Korunması

      Uluslararası Göç Örgütü(IOM) mülteciyi şu şekilde tanımlamaktadır: “Irkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti ve siyasi görüşleri yüzünden haklı bir zulüm korkusu nedeniyle vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve söz konusu korku yüzünden, ilgili ülkenin korumasından yararlanmak istemeyen kişi” (Yılmaz, 2019: 100-104)

   2017 yılı itibariyle 7.6 milyara ulaşan dünya nüfusunun yaklaşık olarak 1.9 milyarı (dünya nüfusunun % 26’sı ) 15 yaş altı çocuklardan oluşmaktadır. Hem sayısal olarak hem de toplumların gelişmişlik düzeyleriyle yakından ilgili olması nedeniyle, çocuk nüfusu dünya demografisi için önem arz etmektedir. Dünyanın farklı bölgelerinde milyonlarca çocuk iklime, yoksulluğa, savaş ve çatışma ortamlarına bağlı olarak çocuklar için elverişli olmayan şartlarda yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Uluslararası kuruluşlar, tüm dünya çocuklarının genel prensipler çerçevesinde eşit haklara sahip olabilmeleri ve çocuk haklarına belirli bir standart getirebilmek amacıyla birçok sözleşme ve yönetmelikte uluslararası çocuk haklarının oluşmasına katkı sağlamışlardır. Belirlenen standartların askeri kabul edilmesi ve sözleşmelere taraf olan ülkelerin bu standartların üstüne çıkması beklense de dünyanın çeşitli yerlerinde milyonlarca çocuk temel yaşam haklarından dahi yoksun bir yaşam sürmektedir. Çocuk haklarının uygulanamaması bakımından en dezavantajlı grubun mülteci çocuklar olduğu genel kanıdır. Çoğunlukla az gelişmiş ülkelerdeki iç savaşlar ve / veya ülkelerin içindeki çatışma ortamları insanların farklı bölgelere göç etmeye zorlarken, zorunlu göç olarak tabir edilen bu göç hareketinden en çok çocukları olumsuz etkilemektedir (Yılmaz, 2019: 100-103).

   1.2. Mülteci Çocukların Hakları

   Geçtiğimiz yıllarda, Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) bölgesindeki mülteci sayısı iki katına çıkmıştır ve bu mültecilerin yarısından fazlası çocuklardır. Çatışma ve yerinden edilmenin sonucu olarak bölgedeki mülteci çocuklar çok büyük acılar çekmektedir– çocuklar yaralanmış veya öldürülmüş; çatışma, yıkım ve şiddetten muzdarip olmuştur. Komşu ülkelere kaçtıklarında genellikle emniyete ulaşmaktadırlar fakat belirsizlik ve gündelik mücadeleler kendilerini ve ailelerini olumsuz etkilemeye devam etmektedir. Ailelerinden ayrılma, temel hizmetlere erişimde zorluklar ve artan yoksulluk, çocukların erken yaşta evlenmelerini, reşit olmadan veya tehlikeli ve istismara açık koşullarda çalışmak zorunda kalmalarını, okulu bırakmalarını veya evlerinde, topluluklarında ve okullarında şiddete maruz kalmalarını daha muhtemel hale getirmektedir. Yerinden edilmeleri sırasında gözaltı, insan ticareti ve diğer istismar riskleriyle de karşılaşmaktadırlar (UNHCR). 

   Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü’nün, mülteci çocukların korunmasını geliştirmek için kilit önemdeki tavsiyeler: (a) Mülteci çocukların uluslararası korumaya erişiminin temini, (b) Esenliklerini ve geleceklerini etkileyen tüm konularda çocuğun yüksek yararı ve çocuk katılımının başlıca değerlendirme olmasını temin edecek prosedürlerin güçlendirilmesi, (c) Ayrım yapılmaksızın tüm mülteci çocukları doğumun hemen ardından kayıt altına almak ve belgelemek, (d) Çocukların aile birliği hakkını teşvik etmek ve refakatsiz ve ailesinden ayrı düşmüş çocuklara müdahale etmek için prosedür ve hizmetleri güçlendirmek, (e) Tüm mülteci çocukların gelişimsel ihtiyaçlarını destekleyici güvenli bir öğrenme ortamında kaliteli eğitime eşit erişimlerini sağlamak, (f) Mülteci çocukları korumak amacıyla ulusal çocuk koruma sistemlerinin kalitesini ve kapasitesini güçlendirmek için bu sistemlere yatırım yapmak, (g) Mülteci çocuklara ve ilgi alanındaki diğer çocuklara uzmanlaşmış çocuk koruma hizmetleri sağlayan programların desteklenmesi, (h) Çocukları daha iyi korumak için çocukların, ailelerin ve toplulukların desteklenmesi, (j) Devletler başta olmak üzere tüm çocuk koruma paydaşları için kaynakların artışının savunulması amacıyla ortaklık içinde çalışmak, (k) Çocuk koruma konuları ve etkili müdahalelere ilişkin geliştirilmiş bilgi ve veri alanında yatırım şeklindedir (UNHCR).

   Her bir ülkenin yasal mevzuatlarında vatandaşı olan çocukların korunmasına yönelik birçok yasa / kanun bulunmakta ve gelişmiş ülkeler çocukların beden ve ruh sağlığının gelişimi, eğitimi, çocuğun her türlü tehlikeye karşı korunması yönünde şartların iyileşmesine yönelik reformlar yapmaktadır. Bununla birlikte devletler, kendi ülke sınırları içerisinde barınan tüm çocuklara “çocuğun yüksek faydası” ilkesine göre davranmakla yükümlüdür. Başka bir ülkeye aileleriyle ya da aileleri olmaksızın göç etmek zorunda kalan mülteci çocukların genel haklardan mahrum bir yaşam sürdürdükleri gözlemlenmektedir. Mülteci çocukların haklarına erişimleri göç edilen ülkedeki gelişmişlik düzeyi, sosyal devlet anlayışı ve göç yönetim politikalarıyla yakından ilgili olduğu ve ülkeden ülkeye değişen bu şartların çoğunlukla mülteci çocukların aleyhine işlediği bilinmektedir. 

   Her ne yöntemle her ne şekilde gerçekleşmiş olursa olsun, mülteci çocukların göç süreçlerinde yaşadıkları sorunları en aza indirmek için uluslararası kurumlar tarafından çeşitli uluslararası sözleşme- yönetmelik çıkarılarak, çocukların göreceği zararı en aza indirgemek amaçlanmıştır. BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne öncülük eden ve tamamlayıcı nitelikte olan altı anlaşma şu şekildedir: Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi (1924), İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (1948)2, Harp Zamanında Sivillerin Korunmasına İlişkin Cenevre Sözleşmesi (1949)3, Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Sözleşme (1951)4, BM Çocuk Hakları Bildirisi (1959)5 ve 182 No’lu En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Eylem Sözleşmesi (1999)6. Bu sözleşmeler haricinde, uluslararası savaş hukuku, uluslararası ceza hukuku, medeni hukuk gibi birçok uluslararası yasal mevzuatta çocuk haklarına değinilmiş ve çocuğun yüksek faydası ilkesiyle düzenlemeler yapılmıştır. 

   Bu bağlamda, mülteci çocuklar çeşitli uluslararası sözleşmelerle korunmaya çalışılmaktadır. Özel olarak mülteci çocuk olarak belirtilmesine ihtiyaç duyulmaksızın, çocukları ilgilendiren tüm maddeler, mülteci çocuklar içinde normal şartlar altında kabul edilebilir olmalıdır. Çocuk haklarına birçok konuda düzenleme getiren BM Çocuk Hakları Sözleşmesi 1989’da kabul edilmiştir. 54 maddeden oluşan sözleşme, çocuğun temel hakları, vasilerin sorumlulukları, devletlerin yükümlülükleri ve uluslararası standartların korunmasına ilişkin maddelerden oluşmaktadır. Sözleşme, çocuğun genel faydasını temel almaktadır. İkinci maddesinde “…sahip oldukları, ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım gözetmeksizin…”7 çocukların herhangi bir ayrıma tabii olmadan korunmasını kabul ederken çocukların her türlü haklarının korunmasına ilişkin tüm yasal ve idari düzenlemeler devletlerin sorumluluğundadır.

   Sözleşmeye göre çocukların devletlerin garantisi altındaki temel hakları şu şekildedir: Temel yaşam hakkı (madde 6), isim ve vatandaş olma hakkı (madde 7 ), aile birleşmesi yoluyla anne veya babasının yanında bulunma hakkı ( madde10), kendini ifade hakkı (madde 13), vicdan ve din özgürlüğü hakkı (madde 14), bedensel veya zihinsel saldırı, şiddet veya suistimal, ihmal ya da ihmalkar muameleye, ırza geçme dâhil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunma hakkı (madde 19), en iyi sağlık düzeyine kavuşma, tıbbi bakım ve rehabilitasyon hizmetlerini veren kuruluşlardan yararlanma hakkı (madde 24), sosyal güvenlikten yararlanma hakkı (madde 26), her çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ve toplumsal gelişmesini sağlayacak yeterli bir hayat seviyesine sahip olma hakkı (madde 27), eğitim hakkı ve bu hakkın fırsat eşitliği temelinde olması gerekliliği (madde 28), ekonomik sömürüye ve her türlü tehlikeli işte ya da eğitimine zarar verecek ya da sağlığı veya bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ya da toplumsal gelişmesi için zararlı olabilecek nitelikte çalıştırılmasına karşı korunma hakkı( madde 32), cinsel sömürüye ve cinsel suistimale karşı koruma güvencesi ( madde 34), on beş yaşından küçüklerin çatışmalara doğrudan katılmaması ilkesi ve silahlı çatışmadan etkilenen çocuklara koruma ve bakım sağlamak amacıyla mümkün olan her türlü önlemi (madde 38) (Yılmaz, 2019: 100-108).

 

      Tüm bunların yanında, genel çerçevede mülteci çocuklar birçok problemle baş etmek zorunda kalmaktadır: (a) Barınma, sağlık ve temel ihtiyaçların karşılanamamasına bağlı olarak ortaya çıkan sağlık sorunları, (b) Ailelerinden ayrı düşmelerine bağlı olarak refakatsiz kalmaları veya aile birleşimlerinin gerçekleşmemesine bağlı olarak ortaya çıkan sorunlar, (c) Eğitim haklarından mahrum kalmaları, (d) Ucuz işgücü olmaları nedeniyle kayıt dışı istihdam edilmeleri ve çocuk işçilik sorunu (UNICEF 2017 verilerine göre Dünya’da yaklaşık 152 milyon kız ve erkek çocuk işçi bulunmaktadır, 4 milyon çocuk zorla çalıştırılırken, 73 milyon çocuk ise tehlikeli işlerde çalışmak zorunda bırakılmaktadır.), (e) Çocuk asker – çocuk savaşçılar sorunu, (f) Psikolojik ve cinsel açıdan savunmasız olmalarına bağlı olarak, psikolojik ve cinsel istismarı maruz kalmaları sorunu olarak sıralamak mümkündür.

UNICEF, 2016 yılında Libya’dan yola çıkarak Akdeniz’i aşmaya çalışan en az 4 bin 579 kişinin hayatını kaybettiğini, ölenlerin en az 700’ünün ise çocuk olduğunun tahmin edildiğini belirtmektedir (UNICEF, 2017). Yine UNICEF tarafından hazırlanan "Çocuklar İçin Ölümcül Yolculuk" başlıklı raporda 2016 yılı boyunca çoğunluğu ebeveyn himayesinde olmayan yaklaşık 28 bin çocuğun Akdeniz üzerinden Avrupa'ya ulaştığı ifade edilmektedir (2017). Bu çerçevede, mevcut mülteci çocukların ve gelecekte mülteci statüsünde bulunabilecek olan çocukların uluslararası hukuk ve devletlerin sorumluluğu altında temel hak ve özgürlükleri korunmalı ve savunulmalıdır.


   1.2. Türkiye’de Yasal Çerçeve

   Türkiye, çocukların her türlü istismar ve ihtimalini önlemeyi amaçlayan aşağıdaki sözleşmelerin tarafı olup bu sözleşmeleri imzalayarak iç hukuk metnine dönüştürmüştür.   

   İlk olarak 1995 tarihinde yürürlüğe giren Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni Türkiye 14 Eylül 1990 tarihinde imzalamıştır. Ardından Çocukların Silahlı Çatışmalara Dâhil olmaları konusundaki İhtiyari Protokolü ve Çocukların Satın alınmaları, Çocuk Fuhuşu ve Pornografisi Konusundaki İhtiyari Protokolü 8 Eylül 2000 tarihinde imzalanmıştır.

    Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. maddesine göre yabancılar da dâhil herkes dil, din, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ve benzeri nedenlerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Türk mevzuatı mültecileri yabancı kategorisi içinde değerlendirmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. maddesinde, herkesin dil, din, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ve benzeri nedenlerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu kabul edilmiş, 16.maddesinde temel hak ve hürriyetlerin yabancılar için milletlerarası hukuka uygun olarak ancak kanunla sınırlanabileceği kabul edilmiştir.

   Anayasa’nın 10. maddesi yabancı, vatandaş, mülteci ya da sığınmacı ayırımı yapmaksızın herkesin temel hak ve hürriyetlerden yararlanacağını kabul etmiştir. Anayasa’da sadece vatandaşlara tanınan bazı haklardan mülteci ve sığınmacıların da yararlanması mümkün değildir. Bu anlamda mülteci ve sığınmacılar temel hak ve özgürlükler açısından vatandaşlarla eşit olup, bazı siyasal, sosyal ve ekonomik haklara sahip değillerdir ya da sınırlı bir şekilde sahiptirler.

   Türk Mevzuatında çocukların mülteci statüsü belirleme usullerine erişimi şu şekildedir: (a) Türk mevzuatında mülteci tanımlamasında yaş sınırlaması olmadığı gibi, yetişkin ya da çocuk olma gibi bir ayırım da yapılmamıştır. Yetişkinlere uygulanan prosedürün aynısı çocuklar için de geçerlidir. (b) Ailelerin refakatindeki çocukların statüsü, ebeveynlerinin statüsüne bağlıdır. Çocuk ebeveynlerinden ikisi ya da birisiyle birlikte gelmişse mültecilik durumu ebeveynine bağlı değerlendirilmektedir. Ebeveyni ile birlikte olan çocukla mülakat yapılmamakta, çocuğun durumu ayrıca incelenmemektedir. Anne ya da babasının mültecilik talebi kabul edildiğinde çocuk da otomatik olarak mültecilik statüsünü kazanmaktadır. (c) Refakatsiz gelen çocukların ise dilekçe ve beyanları bulunduğu yer makamlarınca alınmakta ve mülakatları yapılarak dosyaları oluşturulmaktadır. Çocuğun mültecilik statüsünü kazanması için hiçbir belge aranmamaktadır. Çocuğun yanında hiçbir refakatçisi yoksa çocuğun başvurusu tek başına bağımsız olarak alınmakta ve değerlendirilmektedir. Ancak bu çocuklarda öncelikle aile birleşmesi yoluna başvurulmaktadır. Çocuk durumu ve güvenliği buna olanak tanımıyorsa koruma altına alınarak başvurusu bağımsız olarak değerlendirilir. Bu çocuklar yaşına uygun bir şekilde ve gerekli olması halinde bir psikolog ve avukatın yardımı ile mülakata alınmalıdır.( d) Türk hukukunda çocuğun vasisi olmak çocuğun haklarının ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde temsilcisi olma anlamını taşımaktadır. Çocuk vasisine, vasi de çocuğa bağlı olarak hiçbir hak kazanamaz. Bu genel hukuk ilkesine göre çocuk vasisine bağlı olarak mültecilik statüsü kazanamaz. Ancak mülteci hukuku uygulamasında bu konuda esnek davranılarak ve çocuğun durumu vasisi ile birlikte değerlendirilerek mültecilik statüsü verilebilmektedir. Bunun yasal bir dayanağı bulunmayıp uygulamada çocuğun yararı dikkate alınarak karar verilmektedir. 

   Türk mülteci mevzuatı, mülteci çocuğun mülteci statüsünü kaybetmesi ya da bu statünün kaybettirilmesi durumunda çocuğun durumunun ne olacağını düzenlememiştir. Yetişkinler bu durumda sınır dışı edilmektedir. Ancak çocuklar kural olarak sınır dışı edilemediğinden bu düzenleme çocuklara uygulanamamaktadır. Öte yandan, çocuk ebeveynine bağlı olarak mülteci statüsünü kaybetmişse, ailesi ile birlikte sınır dışı edilmektedir.

   Türk mevzuatında çocukların –özellikle refakatsiz olanların- bakımı konusuna gelindiğinde, Türk mülteci mevzuatında sığınmacı çocuklara özel haklar veren hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Sadece her konudaki genel düzenlemeler çerçevesinde yabancı çocuklara tanınan haklardan sığınmacı çocuklar da yararlanabilmektedir. Bu haklar: (a) Eğitim hakkı, (b) Sığınma hakkı, (c) Sağlık hakkı, (d) Her türlü kötü muameleden korunma hakkı gibi haklardır. 

 Türk mülteci mevzuatında mülteci çocukların haklarına ilişkin özel bir düzenleme bulunmamasına karşın, Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS) ve diğer uluslararası yükümlülükler ve genel hukuk kuralları gereğince mülteci çocukların ilköğrenim hakkı mutlak olarak sağlanmaktadır. Mülteci çocukların sağlık hakkının (yani ücretsiz tedavi olabilme hakkının) sağlanması için çalışılmaktadır. Devlet hastaneleri ile yapılan işbirliği ile bu çocukların ücretsiz tedavi görmesi, psikolog yardımından yararlanması sağlanmaktadır. Ayrıca refakatçisiz gelen mülteci çocuğun barınma ve diğer temel gereksinmeleri de sağlanmaktadır. Refakatsiz çocuklar 2828 sayılı kanunun 3. maddesinde, fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimleri ve kişisel güvenlikleri tehlike altında bulunan ve ebeveynleri tarafından terk edilmiş olarak tanımlanan korunmaya muhtaç çocuk statüsündedir. Refakatçisiz gelen çocuklar yetişkin sığınmacılarla ayni haklara sahiptir. Sadece bu çocukların korunmaya muhtaç çocuk olmalarından kaynaklanan hakları da bulunmaktadır.  (UNHCR)

 

   1.3. Refakatsiz Çocuklar

   Refakatsiz çocuk “Her iki ebeveyninden ve akrabalarından ayrı düşmüş ve yasal olarak veya teamülen çocuğa bakmakla yükümlü bir yetişkinin sorumluluğu altında olmayan çocuklar” olarak tanımlanmaktadır (UNHCR, 2008). Her iki ebeveyninden veya yasal olarak veya teamülen çocuğa bakmakla birinci dereceden yükümlü kişiden ayrı düşmüş, ancak diğer akrabaları yanında olan çocuklar “ailelerinden ayrı düşmüş çocuklar” olarak tanımlanmaktadır (UNHCR, 2008). Ailesinden ayrı düşmüş ve refakatsiz çocuklar aynı zamanda ülkesinden kaçmış mülteci durumunda da olabilirler. Bu çocukların ebeveynleri köken ülkelerinde veya üçüncü bir ülkede bulunabilmekte, bu durumda çocuklar ailelerinin refakatinden mahrum kalmakta ve aynı zamanda kendi hükümetlerinin korumasını da yitirmiş duruma düşmektedirler. Bu tür çocuklar en riskli grubu oluşturmakta ve özel ihtiyaç sahibi statüsünde değerlendirilmektedir (YUKK, 2013).

   Uluslararası koruma başvurusunda bulunan refakatsiz çocuklar hakkında aşağıdaki hükümler uygulanır (madde 66): a) Refakatsiz çocuklarla ilgili tüm işlemlerde çocuğun yüksek yararının gözetilmesi esastır. Başvuru alındığı andan itibaren, haklarında 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu hükümleri uygulanır. b) Refakatsiz çocuğun görüşü dikkate alınarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından, uygun konaklama yerlerine veya yetişkin akrabalarının veya koruyucu bir ailenin yanına yerleştirilir. c) On altı yaşını doldurmuş olanlar, uygun koşullar sağlandığında kabul ve barınma merkezlerinde de barındırılabilir. ç) Mümkün olduğu ölçüde, çocukların yararı, yaşları ve olgunluk düzeyleri dikkate alınarak, kardeşler bir arada bulundurulur. Zorunlu olmadığı sürece konaklama yerlerinde değişiklik yapılmaz (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2014) 

Tablo 2. Geçici koruma Kapsamında Bulunan Suriyeli Çocukların Yaş ve Cinsiyet Dağılımı


Kaynak: Asia Minor Studies 

   

   2. Eğitim Süreci

   Türkiye’ye gelen göçmen çocukların eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanabilmeleri için öncelikle kayıt altına alınmaları gerekmektedir. Kayıt altına alınan çocuklar devlet koruması altında yerleştirildikleri kurumlara bağlı olarak bu hizmetlerden yararlanırlar. Türkiye 1.6 milyondan fazla mülteci çocukla dünyada en çok mülteci çocuğa ev sahipliği yapan ülke konumundadır (UNICEF, 2017). Bu yoğun, düzensiz göç sürecinde refakatsiz olarak gelen göçmen çocukların kaydı tam olarak yapılamadığı için her göçmen çocuk imkanlardan eşit bir şekilde yararlanamamaktadır. 2017 verilerine göre 976 bin okul çağı çocuğunun %54,5’i okulla giderken bu çocukların %45,5’i ise okullaşmamış durumdadır (Taştan ve Çelik, 2017). Başka bir ifadeyle, Türkiye’deki düzensiz göç mağduru çocukların neredeyse yarısı eğitim alamamaktadır.


  2.1. Eğitime Erişim Önündeki Engeller

   Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlara gelen veya sınırlarım geçen yabancılara geçici koruma statüsü sağlanabilir (YUKK, md. 91). Bu süreçte koruma statüsü elde eden ve okula gitmeyen göçmen çocukların neden okullaşamadığına ilişkin birçok neden vardır. Bunlardan ilki olanakları bilmemedir. Eğitim imkanlarından habersiz oldukları için okula gidemeyen çocuklar mevcuttur. Bunların yanı sıra çocuklardaki motivasyon eksikliği, dil sorunları, maddi sorunlar okullaşmadaki engellerdir. Suriyeli göçmen ailelerin bir kısmı ise kültürel farklılıklardan ötürü çocuklarını özellikle okula göndermemektedirler. Çocukların Arapça’yı unutacaklarından korkmaları, karma eğitime karşı olmaları ve erken yaşta evliliği desteklemeleri bu kültürel farklılıklardandır (Taştan ve Çelik, 2017). Eğitime erişim ve sürdürülebilirlik konusundaki engeller bunlarla sınırlı kalmamakla beraber fırsat eşitsizliği yaratabilecek pek çok faktör bulunmaktadır. Göçmen çocukların kayıt altına alınamıyor olmasından kaynaklı eğitime erişim sağlaması gereken kitle hakkında yeterli bilgiye sahip olunamaması en temel sebeplerden biridir. Bunlara ek olarak, hedef ülkenin finansman sorunları, fiziksel altyapı(kapasite) sorunu, eğitim alabilmek amacıyla kamp dışında yaşayan çocukların ücretsiz şekilde ulaşımdan faydalanamaması, kamplarda eğitim almak durumunda kalanlar için materyal eksikliği, menşe ülkeden hedef ülkeye göç etmek durumunda kalan eğitimli grubun büyük çoğunluğunun kayıt altına alınamamış olması ve yaşanan öğretmen sorunu (Türkiye’de mesleği öğretmenlik olmadığı halde Arapça bilenlerin Suriyeli göçmenlere öğretmenlik yapması dezavantajı gibi), sosyo-ekonomik yetersizliklerden kaynaklanan kız-erkek ayrımının yapılması, çocuk işçilerin var olması, toplumsal kabul ve uyum sorunları, çocukların travmaları, gelecek kaygısı, sosyal adaletsizlik, aidiyet duygusu yoksunluğu, çocukların maruz kaldığı akran zorbalığı şeklinde sıralanabilir. Eğitim alanında yapılan düzenlemeler, sosyal koruma ve istihdam gibi alanlarla desteklenmediği sürece, göçmenlere sağlayabileceği fayda mikro seviyede kalmaktadır.






Şekil 1: Okul Çağı Suriyeli Çocukların Okullaşma Durumu (Seta & Theirwold, 2017)



   Ayrıca, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine göre her çocuğun "yaşama, katılım, korunma ve gelişim" olmak üzere 4 temel gereksinimi ve hakkı bulunmaktadır. Her çocuk gelişebilmek için doğduğu andan itibaren, beslenmeye, uykuya, hareket edebilmeye, korunmaya gereksinim duyar. Bunların yanında çocuğun gelişim süreçleri için eğitim hakkı temel bir hak olarak tanımlanmıştır. En önemli uluslararası sözleşmeler arasında yer alan BM çocuk haklarına dair sözleşmeye göre, bu anlaşmaya taraf ülkelerdeki tüm çocukların bu haklardan eşit şekillerde faydalanmaları gerekmektedir (Gencer, 2017: 839)

   2.2. Türkiye’de Mülteci Çocukların Eğitime Erişim Süreci

   Eğitim problemi, mülteci çocukların yalnızca Türkiye’de değil, bütün dünyada sıklıkla karşılaştığı sorunlar arasında yer almaktadır. Çocukların yeni çevreye, farklı bir dile, okula, eğitim sistemine, öğretmenlerine, akranlarına uyum sağlamada güçlükler yaşadığı bilinmektedir. Buna rağmen birçok ülke halen mülteci çocukların okula uyum sağlamasını kolaylaştıracak eğitim sistemine sahip değildir. Oysaki eğitim, mülteci çocuklar için en temel ihtiyaçların başında gelmektedir. Çocuğun fiziksel, düşünsel, sosyal ve ahlaki gelişimi için önemli bir gereksinimdir. Okullar; belirsizliğe karşı güvenli bir ortamı, rutin yaşama dönüşü ve toplumsal uyumu sağlar. Diğer yandan çocukların yalnızca bilgiyi değil göç edilen ülkeye aidiyet kazanabilmelerinde destekleyicidir. (akt. Özger ve Akansel, 2019: 943)

   2019-2020 eğitim öğretim yılında Türkiye’de okul çağında olan Geçici Koruma Altındaki (GKA) nüfus 1.082.172’dir. Türkiye’de yaşayan okul çağındaki GKA Suriyeli çocukların sayısı, ülkedeki Suriyeli nüfusunun artmasına paralel olarak artmıştır (Şekil 2). Dolayısıyla, eğitim planları yapılırken ve program öncelikleri belirlenirken nüfustaki bu artışlar da göz önünde bulundurulmaktadır. Şekil 3’te okul çağındaki GKA Suriyeli çocukların sayısının yaşa göre dağılımı gösterilmektedir. Dağılımın yönü en küçük yaştaki çocuklara doğrudur. Diğer bir deyişle, küçük yaş gruplarında, büyük taş gruplarına kıyasla daha çok sayıda GKA çocuk bulunmaktadır. (UNICEF ve MEB, 2019: 12-13)


Şekil 2. Türkiye’de Eğitim Öğretim Yılına Göre Okul Çağındaki GKA Suriyeli Nüfus


Kaynak: Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 2019

Şekil 3. Türkiye’de 5-17 Yaşları Arasındaki GKA Suriyeli Çocuk Sayısı 

 

Kaynak: Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 2019

 

   Türkiye’deki GKA Suriyeli çocukların eğitim ihtiyaçlarına daha etkin bir şekilde yanıt verebilmek için 2016 yılında Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü altında Göç ve Acil Durum Daire Başkanlığı kurulmuştur. Bununla birlikte, yapılan birçok proje ve çalışmaya rağmen, Türkiye özelinde %40’a yakın çocuk göçmen eğitim sürecine dâhil edilememiştir. Bu bağlamda, Türkiye’de bulunan GKA Suriyeli çocuklara yönelik eğitim kapsamında bazı politikalar izlenmektedir.

   MEB Göç ve Acil Durum Daire Başkanlığı’nın başlıca görevleri şu şekildedir: (a) Göç ve acil durum vakalarında, ilgili birimlerde koordinasyon içinde, MEB’e bağlı örgün eğitim ve yetişkin eğitimi kurumlarında eğitim faaliyetleri yürütmek, (b) Göç ve acil durum vakalarında eğitim politikaları geliştirmek, bu politikaları uygulamak, izlemek ve değerlendirmek, (c) Kriz durumlarında geçici olarak kurulan eğitim merkezlerinde yürütülen faaliyetleri planlamak, izlemek ve raporlamak, (d) Göç ve acil durum vakalarında eğitim ve destek programları sunmak için çalışan ulusal ve uluslararası paydaşlar arasında koordinasyon sağlamak, (e) Göç ve acil durum vakalarında eğitim ve destek programları ve materyalleri hazırlamak, (f) Göç ve acil durum vakalarında MEB’in merkez ve taşra teşkilatı arasında koordinasyon kurulmasını sağlamak, (g) Göç ve acil durum vakalarında ulusal ve uluslararası kuruluşlar arasında eğitimle ilgili iş birliği kurulmasını sağlamak (2019: 15).

   Milli Eğitim Bakanlığı (MEB)’in eğitim yaklaşımı, tüm GKA çocukların Türk çocuklarla aynı standartta ve kalitede kapsayıcı eğitim olanaklarından yararlanmasını öngörmektedir. 2014 yılında, MEB, Türkiye’deki yabancıların örgün ve yaygın eğitim hizmetlerine erişiminin önündeki engelleri ortadan kaldırmak amacıyla Yabancılar Yönelik Eğitim Öğretim Hizmetleri konulu 2014/21 sayılı genelge yayımlamıştır (2019: 15).

  Ulusal mevzuatta GKA Suriyeli öğrencilerin eğitim programlarına kayıt yaptırmasının önündeki yasal engeller şu şekilde kaldırılmıştır: (i) GKA Suriyelilerin MEB’e bağlı eğitim kurumlarında her türden ve kademede eğitim ve öğretim faaliyetlerinden yararlanmasına izin verilmiştir ve (ii) Geçici Eğitim Merkezleri(GEM’ler) kurulmuştur. GEM’ler; GKA Suriyeli çocuklara yoğun ve zorunlu Türkçe derslerinin (haftada 15 saat) yanı sıra Arapça eğitim veren eğitim merkezleridir. Merkezlerde Arapça olarak verilen derslerde, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından onaylanan müfredat kullanılmaktadır. GEM’lerde 12. sınıfı bitiren öğrenciler, 12 yıllık eğitimi tamamladıklarını gösteren bir belge almaktadır. Ayrıca GEM’lerde okuyan 12. sınıf öğrencileri Açık Lise sınavlarına girerek uluslararası geçerliliği olan lise diplomasına sahip olabilmektedir (2019: 15).

   Ev sahibi topluluklarda yaşayan geçici koruma altındaki çocuklar; Türkiye’deki devlet okullarına ya da GEM’lerde sunulan eğitim imkanlarından faydalanabilmektedir (2019: 15).

   




Şekil 5. Türkiye’de GKA Suriyeli Çocuklara Sunulan Örgün Eğitim Olanakları

Kaynak: UNICEF ve MEB, 2019

   Türkiye’de mülteci çocuklara sunulan eğitimi üç kategoride inceleyebiliriz(Şekil ); Kamp içi eğitim, kamp dışı eğitim ve Suriyelilerin açtığı özel okullar. Kamp dışı eğitim kendi içinde Geçici Eğitim Merkezi (GEM) ve Devlet Okulları şeklinde ikiye ayrılabilir. Türkiye’ye ilk gelen göçmen çocukların neredeyse %60’lık kısmı Arapça ders hizmetinden dolayı GEM’i tercih etmişlerdir.

Şekil 2. Yıllara Göre Devlet Okulları ve GEM’lere Göre Öğrenci Sayıları


Kaynak: Kriter Dergi



Tablo 1. Cinsiyete Göre Devlet Okulları ve GEM’lere Kayıtlı GKA Suriyeli Öğrenci Sayısı 


Kaynak: MEB

   Türkiye ekseninden çıkıp, sınır ötesi bir örnek vermek gerekirse Haziran 2017’de Clooney Adalet Vakfı yaptığı açıklamada Google.org’dan alınan önemli bir katkı ve HP’nin 1 milyon dolar değerindeki teknoloji bağışı ile birlikte toplamda 2,25 milyon dolar tutarında kaynakla Lübnan’daki Suriyeli mültecilerin örgün eğitimine destek verileceğini belirtti. UNICEF’le oluşturulan ortaklık aracılığıyla inşa edilecek yedi okulda halen okula gidemeyen yaklaşık 3 bin mülteci öğrenciye eğitim fırsatı sağlanacağı belirtildi. Ayrıca mülteci öğrenciler ve Lübnanlı gençlerin öğrenme süreçlerinin ilerletilmesi için bu okullardaki teknolojik araçların geliştirilmesine de destek verileceği açıklamaya eklendi. (UNICEF, 2017)

   Yeni topluma uyum sağlama süreçleri ile ilgili en önemli basamak ise kuşkusuz, Suriyeli çocukların eğitim süreçlerine dâhil olması ve okullaşmanın önündeki engellerin ortadan kaldırılması ile doğrudan ilişkilidir (Gencer, 2017: 839-841)

Sonuç

   Pek çok açıdan dezavantajlı bir tablo içerisinde bulunan Suriyeli çocukları kuşatan risk faktörlerinin, kayıp nesillere neden olmaması ve BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ nin ihlale uğramaması ancak uluslararası hukuk ve devletlerin destekleri ile mümkündür. Yetkili makamların, mülteci çocukların haklarının korunması, temel ihtiyaçlarının giderilmesi, eğitim ve sağlık hizmetleri verilirken hiçbir ayırıma uğranmaması, çocukların uyum süreçlerinde gerek psikolojik açıdan gerekse fiziki açıdan desteklenmesi gibi sorumlulukları yerine getirmesi beklenmektedir. Menşe ülkeden hedef veya geçiş ülkesine göç etmiş çocukların, yaşamış oldukları mevcut zorluklardan kaynaklı olarak kayıp nesil olmalarını engellemekse hem hedef devletin, hem de hedef ülkedeki popülasyonun yardımları ile kolaylaşacaktır. Var olan sorunların ortadan kaldırılması, çocukların ve ailelerinin makul oranda desteklenerek hayata yeniden kazandırılması gerekmektedir. Unutmamak gerek ki insanlık tarihi boyunca insanların kitleler halinde yer değiştirmesi sürekli var olmuş ve olmaya devam edecektir. Göçmenlik ve zaman zaman olumsuz şartların sebep olduğu mültecilik kavramı ile bir gün karşı karşıya kalmamız söz konusudur. Çocuklar ise bu halkanın en kırılgan, en masum zincirleridir. Bu noktada, öncelikle, göçün en problematik süreçlerini yaşayan mülteci çocukların, istikrarlı ve güvenli bir şekilde eğitim süreçlerine dâhil olabilmelerinin önündeki yapısal engelleri ortadan kaldırmak ve hayat standartlarını yaşanabilir seviyeye taşımak ve bu durumun istikrarını korumak gerekmektedir.

AYBÜKE BEYZA KOÇAK - TUİÇ Akademi Göç Çalışmaları Stajyeri 

Kaynakça

Gencer, T. E. ve Özkan, Y. (2017). “Göç Eden Çocukların Kayıp Nesil Olmalarını Engellemek: Suriyeli Çocukların Eğitim Sistemi Üzerinden Entegrasyonu ve Okul Sosyal Hizmeti Uygulamaları”, Sosyal Sorunlar ve Sosyal Hizmetin Geleceği, Uluslararası Sosyal Hizmet Kongresi (USHK17).

Gencer, T. H. (2017). Göç Ve Eğitim İlişkisi Üzerine Bir Değerlendirme: Suriyeli Çocukların Eğitim Gereksinimi Ve Okullaşma Süreçlerinde Karşılaştıkları Güçlükler. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 10 (54), 838- 851.

Taştan, C. ve Çelik, Z. (2017). Türkiye’de Suriyeli çocukların eğitimi: Güçlükler ve Öneriler. Ankara: Eğitim-Bir-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezi, 1-51.

UNICEF ve MEB, 2020-2021, Türkiye’de Geçici Koruma Altındaki Çocukların Eğitimine İlişkin İstatistik Raporu, 8-77.

Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (2013). Sayı: 6458. 

Yılmaz, A. (2019), Dünya Mülteci Çocukları: Haklar Ve İhlaller, Tasam Milli Savunma ve Güvenlik Enstitüsü, 99-108.


İnternet Kaynakları

https://www.refworld.org/cgibin/texis/vtx/rwmain/opendocpdf.pdf?reldoc=y&docid=5671232c4 Erişim Tarihi: 18.02.2021

https://www.unicefturk.org/yazi/libya Erişim Tarihi: 18.02.2021

https://www.unhcr.org/tr/cocuk-multecilere-iliskin-turkiyedeki-yasal-cerceve Erişim Tarihi: 18.02.2021
https://www.ailevecalisma.gov.tr/uploads/chgm/uploads/pages/refakatsiz-cocuklara-yonelik-calismalar/egitim-kaynak-dokumani.pdf Erişim Tarihi: 18.02.2021



O-Staj Ekibi
  • PAYLAŞ

YORUMLAR