OBAMA VE TRUMP DÖNEMLERİNDE ABD DIŞ POLİTİKA ANALİZİ VE BIDEN’A DOĞRU

OBAMA VE TRUMP DÖNEMLERİNDE ABD DIŞ POLİTİKA ANALİZİ VE BIDEN’A DOĞRU

  • Araştırma Yazıları
  • 10 Mayıs 2021 Pazartesi
  • 0
  • Okunma : 9645

Dünya tarihinde her yüzyılda bir dünya gücü olarak nitelendirilen bir ülke uluslararası alanda söz sahibi olmaktadır. 20. yüzyılda bu statüye yükselen Amerika Birleşik Devletleri sahip olduğu güçle selefi olan İngiltere’yi, yüksek imkanlarının sağladığı olanaklarla askeri, ekonomi, diplomasi alanlarında geçmiş ve dış politikada kendi istediği rotalarda diğer ülkelerin hareket etmelerini sağlamıştır. Ancak ABD’nin taban tabana zıt, son iki başkanı Obama ve Trump’ın izledikleri, kendilerine has politikaları ABD dış politikasını neredeyse bir çıkmaza sokmuştur. Başkan Obama çok taraflı diplomasi yürütmeyi amaçlayıp başarılı bir dış politika yürütemezken, Başkan Trump ise tek taraflı diplomasiyle yandaş ülkeleri bile uzaklaştırıp akıllara ülkenin kuruluş yıllarındaki izolasyona geri mi dönülüyor sorusunu getirmiştir. ABD’nin yeni başkanı Biden ise ‘Yeniden Diplomasi’ sözünü vererek ABD’nin dış politikada hatırı sayılır saygınlığını geri kazanması için son bir şans olarak görülmektedir. Son yıllarda ABD Dış Politikasında Obama ve Trump’ın etkisini sorgulayan bu çalışma Biden ile ABD’nin gireceği yeni dönemi de incelemektedir. Diplomasi Çalışmaları Stajyerleri-Berşa Şevval Atlı ve Ceren Bakkal'ın kaleminden okuyuculara...


OBAMA VE TRUMP DÖNEMLERİNDE ABD DIŞ POLİTİKA ANALİZİ VE BIDEN’A DOĞRU

                                      Berşa Şevval Atlı / Ceren Bakkal

Özet

Dünya tarihinde her yüzyılda bir dünya gücü olarak nitelendirilen bir ülke uluslararası alanda söz sahibi olmaktadır. 20. yüzyılda bu statüye yükselen Amerika Birleşik Devletleri sahip olduğu güçle selefi olan İngiltere’yi, yüksek imkanlarının sağladığı olanaklarla askeri, ekonomi, diplomasi alanlarında geçmiş ve dış politikada kendi istediği rotalarda diğer ülkelerin hareket etmelerini sağlamıştır. Ancak ABD’nin taban tabana zıt, son iki başkanı Obama ve Trump’ın izledikleri, kendilerine has politikaları ABD dış politikasını neredeyse bir çıkmaza sokmuştur.

Başkan Obama çok taraflı diplomasi yürütmeyi amaçlayıp başarılı bir dış politika yürütemezken, Başkan Trump ise tek taraflı diplomasiyle yandaş ülkeleri bile uzaklaştırıp akıllara ülkenin kuruluş yıllarındaki izolasyona geri mi dönülüyor sorusunu getirmiştir. ABD’nin yeni başkanı Biden ise ‘Yeniden Diplomasi’ sözünü vererek ABD’nin dış politikada hatırı sayılır saygınlığını geri kazanması için son bir şans olarak görülmektedir.  Son yıllarda ABD Dış Politikasında Obama ve Trump’ın etkisini sorgulayan bu çalışma Biden ile ABD’nin gireceği yeni dönemi de incelemektedir.

Anahtar Kelimeler: İzolasyon, Diplomasi, Müdahalecilik, Yumuşak Güç-Sert Güç, ‘’Önce Amerika’’ Politikası

Abstract

A country that is described as a world power in every century in the world history has a say in the international arena. In the 20th century, the United States, which rose to this status, passed its predecessor Britain with the power it has, in the fields of military, economic and diplomacy, and enabled other countries to move on the routes it wanted in foreign policy. However, the unique, policies followed by the last two diametrically opposed US presidents Obama and Trump put the US foreign policy in an impasse. While Obama was unable to pursue a succesful foreign policy by pursuing multilateral diplomacy, Trump brought to mind the question of whether to return to the isolation of the country’s founding years by driving even the supporters with unilateral diplomacy. Biden, the new President of the United States, is seen as a last chance for the United States to regain its considerable prestige in foreign policy by promising Diplomacy again. This article, which questions, the influence of Obama and Trump on US Foreign Policy in recent years, also examines the new era that Biden and the USA will enter.

Key words: Isolation, Diplomacy, Interventionism, Soft Power-Hard Power, ‘’America First’’ Policy

Giriş

Yönetim alanında gerçekleşen bir değişim, bir ülkenin dış politikasının belirlenmesine ve yürütülmesine büyük ölçüde yansır. Amerikan dış politikasının değişimi de tavrını Barack Obama yönetiminden Donald Trump yönetimine geçişte belirli ölçüde değiştirmek durumunda kalmıştır. Sakin ve uzlaşmacı bir vizyona sahip olan Obama dış politikasının, daha sert uygulamalarla daha etkileyici olma hedefinde olan Trump’ın saldırgan politikalarıyla yer değiştirmesi, Amerika Birleşik Devletleri’ni dış politikada tek taraflı hareket eden, hedef haline gelen bir ülke haline getirmiştir. ABD 1945 yılından itibaren dünyada söz sahibi başat bir ülkeyken 2001 yılında gelen Bush 8 yıl içinde ABD’nin müdahaleciliğini ortadan kaldırmış, ülkeyi tek taraflı bir şekilde iki sonuçsuz savaşın içine sokmuştur. Kendisinden sonra gelen Obama yönetimi ise bu politikayı tersine çevirmeye çalışmış ancak kaos yanlısı devletler de dahil uyum içinde bir Uluslararası ortam yaratmaya çalışmışsa da bunu başaramamıştır. Diğer devletlerle diplomasiyi önde tutan Obama müzakereler ile ABD’nin dış sorunlarını çözme amacında olmuştur. Bunun yanında kimi liderlerin oyalayıcı ve anlaşmaya asla varmak istemediklerini fark edememiş, Arap Baharı gibi bölgesel problemlerin derinliğini anlayamamıştır. Bu sebeple de başkanlığının başında verdiği Irak savaşından çekilme sözü gibi dış politika vaatlerini yerine getirememiştir. Obama’nın yatıştırıcı politikasının aksine, Donald Trump çok taraflı anlaşmalara, çözümlere odaklanmaktan kaçınarak Amerikan hakimiyetini yeniden canlandırma ve savaş yanlısı devletler ile yarışa girme noktasında Amerikan dış politikasına tartışmacı bir kimlik kazandırmıştır. Bu araştırma yazısı ilk olarak Obama yönetiminin dış politika sürecini sunmaktadır. Donald Trump’ın 4 yıllık tartışmalı ve yoğun başkanlık süreciyle devam ederek iki liderin karşılaştırmasını yapmaktadır. Son olarak ise yeni yönetimin başındaki isim aynı zamanda da Obama döneminde Başkan yardımcılığını üstlenmiş olan Joe Biden ile devam ederek geleceğe dair vaatlerini öne sürmektedir. Bu çalışma aynı zamanda iki yönetim şeklinin dış politikadaki tavrını belirli kavramlara odaklanarak anlatmaktadır. Savaş yanlısı devletlerle olan ilişkiler, Küresel barışı ve güvenliği sağlama yolunda atılan adımlar, devlet egemenliğinin sahneye konulması, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü bünyesinde alınan roller bakımından iki liderin kararlarına odaklanarak uygun bir analizinin sunulması amaçlanmaktadır.

1.Barack Obama

2009’da başkanlık koltuğuna geçen Obama hem içeride hem de dışarıda fazlasıyla sorunla uğraşan ABD’nin sorumluluğunu üstlenmiştir. Birlik sözüyle geldiği başkanlığı ülke içinde kızgınlığın, bölünmenin, politik çatışmanın zirvede olduğu bir döneme denk gelmiştir. Ayrıca tüm dünya ekonomisini ‘’Büyük Depresyon’’ ‘dan beri en kötü sarsan finansal krizin tam da ortasında yönetimde olması gerekmekteydi. Bu ekonomik kriz ilk başta Obama’nın dikkatini büyük oranda çekmişse de, kendi dış politika stratejisini iç sorunlarla göz ardı etmeyeceğini açıkça belirtmiştir. Obama Bush’tan sonra gelen bir lider olduğu için Bush’un bıraktığı miras hem Obama’yı hem de sonradan Trump’ın ele aldığı Amerika’yı etkileyecektir. Obama öncelikle Bush döneminde dışarıya karşı izolasyon politikası güden ABD’yi Uluslararası Topluluğa tekrar entegre etmeye çalışmıştır. Bush’a göre Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Ceza Mahkemesi Amerika’nın egemenliğini kısıtlarken, halefi Obama için ülkenin güvenliğini arttıran kurumlardı. İkinci olarak Obama Amerika’nın yumuşak güce dayanması gerektiğini ileri sürmüştür. Yumuşak güçten kasıt burada ‘’İstediğin her şeyi zorla ya da ödeme yoluyla değil etkileme yeteneğiyle alabilme ile global çıkarlarını elde etmek’’ anlamındadır. Üçüncü olarak da dış politikanın asıl aracı olan Diplomasinin canlandırılacağını vurgulamıştır. Aslında 8 yıllık başkanlık sürecinin başında ülke içinde verdiği birlik sözü dışarısı içinde geçerli olmuştur.

Obama başkanlığı boyunca deyim yerindeyse herkese gül atıp, diplomasiyi sürekli kullanarak dışarıda problem yaratmayı değil, barışçıl çözümü hedeflemiştir. Bunun için sürekli gerginlik içinde olduğu İran ve Suriye ile görüşmeyi, Çin ile çevresel, ekonomik problemlere çözüm aramayı, hatta Afganistan Taliban’ıyla, savaşın etkilerini en çok hisseden Afganistan halkına barış getirmeyi eğer düşünürlerse görüşmeyi de teklif etmiştir. Aslında Obama’nın izlediği bu değerler Amerika’nın geleneksel dış politikasıyla uyumludur. ABD’nin geleneksel dış politikasına göre savaş, çok istisnai durumlar haricinde bir seçenek değildir. Obama’da geleneksel prensiplere uyarak barışçıl bir Uluslararası ortamın önemini belirtmiş, diğer hükümetlerle çıkabilecek sorunlarda uzlaşma ve rasyonel bir şekilde tartışma yollarını tercih etmiştir.  Obama her ne kadar dış politikada diplomasinin hüküm süreceği niyetiyle başa gelmiş olsa da, bir de madalyonun diğer tarafı vardı ki o da Obama’nın dış politikada başarıdan uzak bir başkanlık sergilemesi olmuştur. İlk olarak 2009’da Afganistan’daki savaşı tırmandırması için anlamsız bir şekilde ikna edilmiştir. Daha sonra başlayan Arap Baharını Obama ve takımı tamamıyla yanlış yorumlayıp, bu olayı idare edememişlerdir. Arap Baharını büyük ölçekte, tabandan gelerek liberal demokrasi için ayaklanan ve kolaylıkla ele alınabilecek bir olay olarak yanlış yorumlamışlardır. Saldırgan aşırı grupların başarısız olmuş ülkelerde güç boşluğundan yararlanacağını ve Mısır ve Suriye gibi ülkelerdeki otoriter rejimlerin ne kadar oldukları yere sağlam tutunduklarını önemsememişlerdir. Bu yanlış anlamalarla Obama korkunç bir hata yaparak ABD’nin Libya’ya girmesine sebep olmuştur, ayrıca da erkenden Assad’ın Suriye’den gitmesi için ısrarcı olmaya başlamıştır. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun hiçbir zaman iki devletli bir çözüm istemediği de ortağı olmakla beraber,  bunu tekrar yanlış yorumlayan Obama ve ekibi burada da zaman kaybına uğramışlardır. Dahası Obama Rusya’nın da Kırım’a müdahalesine tabiri caiz ise göz yummuştur.

Obama’nın 8 yıllık başkanlık sürecinde dış politikada sözünü verip gerçekleştiremediği ve ayrıca da sözü edilen başarısızlıkları, kazanımlarından daha baskın olmuştur. Amerika’nın özünde yatan geleneksel diplomasiyi, uzlaşmacı tavrı sürdürüp, dış politikada yapılan hata dünyada problem yaşayan her bir bölgenin birden hayati çıkar alanları haline gelmesi, hepsine birden çözüm üretilmeye çalışılması ve bunda çabucak başarısız olunmasıydı.

Diplomasiyi akılcı bir şekilde sadece stratejik önceliğe sahip bölgelerde kullanabilme başarısı sağlanamamıştır. ‘’Vazgeçilemez Güç’’ fikrine o kadar sağlam bağlanılmıştı ki diplomaside de sahip olunan gücün herkesi etkilemekte yeterli olacağı, askeri gibi başka alanlara ihtiyaç duyulmayacağı düşüncesi genel olarak dış politikada hakim olmuştur. Ayrıca Obama, karşıtı olan liderlerin bencil, her zaman bir nedene dayanmayan liderler olduklarını hesaba katamamıştır. Rusya Başbakanı Putin’e karşı sürdürdüğü diplomatik yaklaşım bir yerden sonra işe yaramamaya başlamıştır. Putin’in öncelikleri farklı idi. NATO’nun doğuya yayılmayacağı şeklinde bir sözlü güvenceyi kabul etmemekteydi. Obama dünyada birçok lidere karşı olduğu gibi Putin’e karşı da kırmızı çizgisini belirtememiş, Ukrayna’daki krizi ve Kırım işgalini engelleyememiştir.

Senato’da Obama’nın başarısız olmasına ABD’nin dışarıdaki başarılarından daha çok önem veren Cumhuriyetçiler vardı. Obama Cumhuriyetçilerle ortak bir noktada çalışarak buluşabileceği konusunda da yanlış bir kanıya sahipti ve 8 yıllık başkanlığını zorlaştıran etkenlerden biri de Cumhuriyetçi Parti üyeleri olmuştur. Donald J.

2. Donald Trump

2017 ve 2021 yılları arasında ABD Başkanlık görevini yürüten Donald Trump, bu süreçte ABD dış diplomasisine farklı bir yön vermiştir. Yerini aldığı Obama yönetiminin ABD’yi hak ettiği saygınlığın altında bıraktığına inanan Trump, kendi başkanlık programını ABD’nin tek başına yeterli ve değerli bir süper güç olmasına yönelik temeller üzerinde şekillendirmiştir. Sayısız konuşmasında, paylaştığı tweetlerinde, röportajlarında ABD’nin hak ettiği saygınlığı görmediğini ve buna sebep olarak gördüğü her türlü kurum ve kuruluşu açıkça eleştirdiğine şahit olunmuştur. “America First” sloganıyla başkanlık yöntemini belirtmiş ve tek taraflı bir dış politika benimsemiştir.

Birçok konuşmasında tehditkar bir üslup takınan Trump, Dünya Ticaret Örgütü’nü sert bir şekilde eleştirmiş ve haksız ticaret uygulamaları olarak nitelendirdiği konularda gümrük tarifeleri uygulamakla tehdit etmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nin imzaladığı en kötü ticaret anlaşması olarak tanımladığı Kuzey Amerika Serbest Ticaret Antlaşması’nı yeniden düzenlemek için vaatlerde bulunmuş ve NATO’yu eskimiş olarak nitelendirip reddederek, NATO ülkelerinden her birinin savunma harcamalarını finanse etmeye devam etmesi konusunda yakınmıştır. Ocak 2017’de ABD’nin Trans-Pasifik ortaklığını sembolik olarak bitirmiştir. Obama yönetiminin en önemli dış politika başarılarından biri olan, 12 Pasifik kıyı ülkesi arasında imzaladığı bölgesel bir ticaret anlaşması olan bu anlaşmayı bozarak düzene meydan okuyan bir tavırla hareket etmiştir. Bu ve bunlar gibi pek çok örnekte Trump’ın ABD’yi çok taraflı anlaşmalardan soyutlayıcı pek çok uygulamasına rastlamak mümkündür. Kendisinden önce 8 yıl boyunca başkanlık görevinde bulunmuş Obama’nın NATO, NAFTA gibi uluslararası kuruluşlara verdiği desteği ve önemi kendi başkanlığında geri çekmek için elinden geleni yapmıştır. Trump ve takımına göre Obama’nın başkanlık döneminde gerçekleştirdiği ya da desteklemeye devam ettiği her kuruluş ya da anlaşma geçerliliğini yitirmeliydi.

Donald Trump’ın kişisel duruşu modern ABD tarihindeki ulusal siyasi figürler arasında benzersiz değilse de alışılmadık olmuştur. Kendi kişiliğinde görülen son derece rekabetçi duruş ve başarılarını başkalarına gösterme hazzı başkanlığına da çok önemli ölçüde yansımış ve ABD dış politik duruşunu yüksek derecede etkilemiştir. Endişe ve eleştiriye karşı alışılmadık bir duyarlılığa sahip olmasıyla paralel ilerleyen haksızlığa karşı sert misillemeler yapma eğilimi 2017-2021 arası ABD dış politikasının temellerini özetler niteliktedir. Bunun örneklerini en iyi gördüğümüz olaylardan biri Obama’ya göre daha radikal ve hızlı hareket edip cevap veren Trump’ın 2020 yılının ilk günlerinde gündeme bomba gibi düşen İranlı general Kasım Süleymani’nin ölmesine sebebiyet veren suikast girişimiydi. Karakteristik zaaflarını devletin en önemli dış sorunlarına karıştırmış ve yer yer ABD’nin başını derde sokarak halkın tedirgin olmasına sebebiyet vermiştir.

Sosyal medya yoluyla fikir ve görüşlerini iletmeyi tercih eden Trump, bu tavrını 2012’de atmış olduğu bir tweet ile desteklemiştir; “Biri bana saldırdığında, her zaman geri saldırırım… 100 kat fazlası hariç. Bunun nutuk atmakla bir ilgisi yok, bu bir yaşam tarzı!” Trump’ın filtrelenmemiş siyasi yorumlarını aktarabileceği geniş bir platform olan Twitter, 2011 senesinden bu yana Trump’ın en çok kullandığı iletişim aracı olmuştur. Sosyal medyayı yoğun şekilde kullanmasıyla kendisini önceki, halkla kısıtlı bir şekilde iletişim kuran ABD başkanlarından tamamen ayırmıştır. Trump, Amerikan tarihinde siyasi muhatapları ve basın    mensupları ile birincil iletişim aracı olarak Twitter’a güvenen ve hatta bu sosyal medya platformunu yarı resmi Cumhurbaşkanlığı açıklamaları için kullanan ilk Cumhurbaşkanı olmuştur. Obama’nın da benimsediği geleneksel görüş olan siyasette başarının daha sert tepkiler vermekten ziyade ikna ve uzlaşma meselesi olduğu inancından ayrılarak daha eleştirel ve tartışmacı bir yol benimseyen ve bunu en özgür yol olarak sosyal medya üzerinden uygulayan Trump, Amerikan siyasetini de bu yönde şekillendirmiştir. Halka karşı sonuçlarını önemsemeden konuşması, en son dünya kamuoyunda şok yaratan, Senato’ya halkın saldırmasına sebebiyet verdiği ve teşvik ettiği olayla anılmasını sağlamıştır. Bu olay demokrasinin beşiği görülen ABD’yi diğer ülkeler nezdinde, artık daha fazla demokrasi gücü olarak görüp görmeyecekleri konusunda sorgulatmıştır.

Donald Trump yönetimindeki Amerikan dış politikası, Trump’ın kendisi gibi tahmin edilemez ve uluslararası alanda sürdürülemez politikalarla dolu bir hale evrilmiştir. “America First” politikası milliyetçi bir dış politikanın oluşmasına zemin hazırlarken korumacı, izolasyonist ve müdahaleden uzak bir içe kapanıklığa sebebiyet vermiştir. Trump, kişisel olarak popülist, ulusalcı ve otoriter yönetim şekillerini benimseyerek demokratik yönetimlere karşı soğuk bir yaklaşım benimsemiştir. Bu da kendi döneminde ABD’yi izleyen çağdaş demokratik birçok ülkede otoriter yönetimlerin ağırlık kazanmasına sebebiyet vermiştir. Önceki başkanların aksine, Trump uluslararası alanda askeri personellere daha çok güvenmiş ve Dışişleri Bakanlığından ziyade Beyaz Saray senato üyelerinden destek ve güç almıştır.

Senato’dan aldığı güç ile hareket eden Trump, Dışişleri bakanlığını pek çok noktada geri planda bırakacak kararlar almış ve yürürlüğe koymuştur. Diplomasiyi de aynı zamanda geri plana iten Trump, dünyada sadece yakın olmadığı ülkeleri değil, dost ülkelerin de sert tepkilerini çekerek uzaklaştırmıştır. Çin politikası burada önemli bir yer tutar. Büyük güçlere saldırgan hareket etmeden uzun zamandır sadece kendi büyümesine odaklanan, çeşitli ülkelerle ticaret anlaşmaları yapmakta olan Çin, Trump döneminde de ABD ile uzlaşmacı ve diplomasiyi öncelik olarak gören bir tavır takınmıştır. Trump’ın büyüyen Çin tehlikesini Amerikanın merkez problemi, gündemi haline getirmesi her ne kadar eski başkanların Çini göz ardı etmeleri sebebiyle doğru olsa da, bu tehlikeyi engellemek için Çin’e karşı saldırganlaşması doğru değildi. Bu kendisine göre daha sakin davranan Çine, ABD’nin İngiltere gibi müttefiklerinin yaklaşmasına sebep olmuştur. NATO’da da bu şekilde daha fazla Asya’da Güney Kore ve Japonya’nın nükleer şemsiyesi olmayacağını özellikle vurgulayan Trump Asya’da Çin'i kısıtlayabilecek en önemli iki müttefikini kaybetme noktasına gelmiştir.

“America First” politikasının parçası olarak, Trump özellikle ticaret ve diplomasi alanlarında ABD’nin çok sayıda çok uluslu anlaşmalarını değiştirmiş veya iptal etmiştir. Paris Anlaşması ve NATO bunlardan en önemli iki tanesidir. Obama’nın 2015 yılından itibaren onaylamış olduğu Paris İklim Anlaşmasından ABD ekonomisini zora soktuğu ve itibarını azalttığı gerekçeleriyle 2017 yılında çekilmiştir. Bu geri çekilme gerek ülke içi gerekse de ülke dışından birçok çevrecinin, devlet liderinin, ve bilim insanlarının tepkisini çekmiştir. Çektiği tepkiler yanında küresel sorunlarda dünyayı büyük bir güç olarak yalnız bırakması ABD’nin itibarının zedelenmesine sebebiyet vermiştir.

Trump dönemi dış politikasında bir diğer dikkat çeken konuysa Obama’ya göre Dışişlerinin, bürokrasinin dış ülkelerle kuracağı ilişkileri ve ABD’nin izleyeceği politikaları liderler seviyesine indirmesidir. Daha öz bir şekilde söylenirse ABD’nin dış sorunlarını diğer ülkelerin liderleriyle kurduğu kişisel ilişkilerle çözeceğine inanmıştır. Ancak liderler, Rusya lideri Putin ya da Çin Lideri Xi gibi bölgesel amaçları, yer yer yayılmacılıkları ve karşı tarafa şüpheli bakış açıları olan liderler oldukları için sorunlar bu kadar kolay çözüme ulaşamamıştır. Trump liderliğinde Joe Biden, Donald Trump’ı 2020 başkanlık seçimlerinde gerisinde bırakan yeni ABD başkanı Joe  Biden göreve gelir gelmez gerçekleştirdiği ilk Dışişleri Bakanlığı ziyaretinde ABD’nin dış politikasında diplomasi yaklaşımını tanımladı. “Amerika geri döndü, diplomasi geri döndü.” sözleriyle konuşmasına başlayan Biden, yönetiminin her alanında diplomatik kurumları daha fazla kullanacağını ve uluslararası ittifak ilişkilerini önemsediğini belirtmiştir. ABD’nin gelecek dört sene içerisindeki duruşunu bu sözleriyle vurgulayan Biden, “Yarının Amerikan liderliği, Çin’in artan emellerine ve Rusya’nın demokrasimize zarar vermeye yönelen eylemlerine karşı yeni bir momentum yakalamalıdır.” diyerek rakiplerine karşı güçlü bir duruş sergilemiş olmuştur. Çin'in ABD için en ciddi rakip olduğunu dile getiren Biden, "En ciddi rakibimiz Çin'in refahımız, güvenliğimiz ve demokratik değerlerimiz için ortaya koyduğu meydan okumanın farkındayız. Amerika'nın çıkarlarına uygun olması durumunda Pekin ile çalışmaya hazırız." diyerek Çin'le iş birliği yapabileceklerini de belirtmiştir. Yemen’deki savaşta ABD’nin Suudi Arabistan’a verdiği askeri desteği sona erdirdiğini açıklayarak dış politika üzerindeki en net açıklamalarından birini gerçekleştirmiştir. Donald Trump’ın geri çekildiği Paris İklim Anlaşması’na ve Dünya Sağlık Örgütü’ne yeniden katılan Biden, yine Trump döneminde başlatılan bazı Müslüman ülkelere seyahat yasağını da kaldırmıştır. Covid-19’la mücadele kapsamında ise ABD vatandaşları için aşıyı ücretsiz olarak sağlamak, aşı stoğunun artırılması ve aşı çalışmalarında şeffaf olunması yönünde kararlarını uygulamaya koyarak ABD’nin Trump döneminde Covid ile mücadelesinde dış ülkeler bakımından büyük oranda kaybettiği statüsünü toparlamayı amaçlamaktadır. Biden daha barışçıl ve diplomatik bir dış politika benimseyerek Trump yönetiminin “America First” politikasını “Diplomacy First” olarak değiştirmiştir.

Sonuç

Barack Obama yönetiminden bugüne kadar gelinen süreçte ABD dış politikasının değişiminin yönetimdeki başkanların dünya görüşünden önemli ölçüde etkilendiği açıktır. Obama yönetiminin uzlaşmacı görünüşüne rağmen, vaad ettiklerini gerçekleştirmekten uzak durumu yerini Donald Trump’ın izolasyonist ve müdahaleci vizyonuna bıraktığında ABD dış politikası büyük ölçüde dalgalanma yaşamıştır. Yumuşak güç ilkesinin yeterince doğru uygulanamamasından kaynaklanan bozukluk, akabinde yerini sert güç ilkesinin meydan okuyucu yöntemine bırakarak uluslararası diplomaside dengeleri sarsmıştır. Donald Trump ile birlikte ABD’nin uluslararası alanda kendini izolasyonist ama aynı zamanda dışarıya karşı saldırgan bir kimliğe bürümüş olması, günümüz global düzeninde kendine sağlıklı bir yer edinememiş ve itibar kaybına yol açacak sonuçlar doğurmuştur. Geleneksel diplomasi politikalarının verimsizleştiği ve bütün hatlarıyla değişime maruz kaldığı yeni dünya düzeninde

Trump gibi gerici devlet politikaları benimseyen devlet liderlerinin yöntemlerinin artık işe yaramadığı çok açıktır. Covid-19 pandemisinin de hızlanmasına sebebiyet verdiği değişim ihtiyacı, son dönemde ABD dış politikasında da kriz durumlarında başa çıkabilecek liderlere ihtiyaç olduğunu göstermiştir. Joe Biden yönetimi ile gelen politika değişikliğinin, ABD’nin geleceği için son derece zorunlu ve önemli olduğu ortadadır. Diplomatik prensiplerin ve diplomatik bakış açısının baskın hale getirildiği, izolasyonist ve menfaatçi yaklaşımların önünün tıkandığı bir dış politika stratejisi hem ABD’nin itibarı hem de rakip devletlerle olan ilişkiler bakımından son derece kritik ve önemli bir değere sahiptir. “America First” tavrının kaybettirdiklerinin “Diplomacy First” stratejisi ile tekrar gelmesi, Trump politikasının yerini umulan kazanımlara bırakması ön görülebilir. Bu noktada Biden yönetiminin sert güç ve yumuşak güç dengesini güzel bir biçimde kurması hayati olacaktır.


Kaynakça

Branda, Oana Elena, 2018, Changes in the American Foreign Policy: From Obama to Trump, Romania, Titu Maiorescu University, erişim 8.02.2021, 18.30.

Duignan, Brian, 2021, Donald Trump: The President of the United States, Encyclopaedia Britannica, erişim 17.02.2021, 23.18.

Clarke, Michael, Ricketts, Anthony, 2017, Donald Trump and American Foreign Policy: The Return of Jacksonian Tradition, Comparative Strategy, erişim 23.02.2021, 00.21.

Kaufmann, Joyce P, 2017, The US Perspective on NATO under Trump: lessons of the past and prospects for the future, International Affairs, erişim 17.02.2021, 23.47.

Unger, David, 2016, The Foreign Policy Legacy of Barack Obama, The International Spectator, erişim 20.02.2021, 15.48.

 ***, Barack Obama’s Inaugural Address, January 20th, 2009, nytimes.com/2009/01/20/us/politics/20text-obama.html, erişim 20.02.2021, 15.49.

 Lacatus, Corina, 2020, Introduction to the Special Issue: Elections, rhetoric, and American foriegn policy in the age of Donald Trump, Research Article, erişim 23.02.2021, 00.01.

 MacDonald, Paul Key, 2018, America First? Explaining Contunuity and Change in Trump’s Foreign Policy, Political Science Quarterly, erişim 24.02.2021, 00.45. Oğuz, Gökhan, 2019, Amerikan Dış Politikasında Trump Dönemi ve Amerikan İstisnacılığı Anlatısının Sonu, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, erişim 24.02.2020, 01.00.

 Burack, Christina, 2020, ABD Seçimleri: Trump Uluslararası İlişkileri Nasıl Değiştirdi?, Deutsche Welle Türkçe, erişim 24.02.2021, 01.45.

 M. Walt, Stephen, 2021, Trump’s Final Foreign Policy Report Card, Foreign Policy, erişim 21.02.2021, 18.00.


O-Staj Ekibi
  • PAYLAŞ

YORUMLAR